Jean Rostand İçin;
Ad - Soyad: Crystal Prévela
Örnek RPG:
Kuru bir sumak kokusu odanın içine dağılırken pencereden doğanın saf güzelliğini seyrediyordu. Hava sıcaktı. Berrak mavi bir derenin kayalıkların arasından geçen ve ağaç öbekleri arasında kaybolan şekline baktı. Yeşillik ve sumağın kokusunu birbirine karıştıran derin bir nefes aldı. Bundan sonra bunu yapamayacaktı. Herkes onun hangi okula gideceğinin seçimini yapmaya çalışırken, o çoktan Fransa'daki halasının yanına dönme kararı almıştı.
Ne kadar benzetilmeye çalışılsa da bu şehrin Marseille'den farkı gözler önündeydi. Hiçbir zaman da Marseille kadar mükemmel olamayacaktı. Oraya dönmek, annesini terk etmeye değerdi. Hiçbir zaman güzel bir ilişkileri de olmamıştı zaten. Crystal, üst niteliklerde bir kızken, annesi uzun bir süre hastanede kalmaya mecbur olan bir zavallıydı. Sarı saçlarının parlaklığı kaybolmuş, yüzünden acınasılık akan, korkak ve saldırgan. Aslında çok güzel bir kadın olmasına karşın, Crystal onu o kadar uzun zamandır görmüyordu ki, onun hastalıktan öleceğinin düşünüldüğü halini hatırlıyordu sadece. Mavi gözleri bildiğiniz bir kirli yeşile dönmüştü. Şu kirli denizlere olanlardan. Hastalık onu yiyip bitirirken, ülkelerinde kalmak istemediğini söylemişti. Şansını kendi lehine çevirmek için, buraya taşınmak istemişti. Crystal henüz 8 yaşında olduğu için onunla gelmekten başka şansı yoktu. Şimdi ise, liseye geçecek olan narin, asil ve bir o kadar da asi bir kızdı ve burada kalmayacaktı. Halasının annesine olan düşmanlığını fırsat bilip, Fransa'da okuyacağı liseyi halasıyla seçmişti bile. Annesinin giderek daha iyi olduğunu biliyordu. Hastalığını yenmeyi başarıyordu. Ama bu onun için önemli değildi. Kendini küçücük yaşında bu iğrenç yere sürükleyen annesine bir damla merhameti ve düşündüğü kadarıyla sevgisi kalmamıştı. Teyzesi ona gaddarsın derdi. Aurella...
" Pekala canım. Kahvaltın hazır. Ben birazdan çıkacağım. "
Tatlı ses tonu ve büyük yanaklarıyla inanılmaz bir sevimliliğe sahip teyzesine döndü Crystal. Yine annesine gidecekti. Her hafta, cuma günleri yaptığı gibi... Önce umursamazca arkasını döndü, sonra içinde bir kıpırtı hissetti, yansıma yapan pürüzsüz mermer tezgaha, teyzesinin kendisi için hazırladığı gevrekten yumurtaya kadar her şey olan tepsiye, sonra da at kuyruğu yapılmış uzun, kızıl saçlarıyla duran teyzesine tekrar baktı. Bunu yapabilir miydi? Gitmeden önce, annesinden özür dileme amaçlı küçük bir ziyaret... Tabiki gideceğini söylemeyecekti. Ama annesi en azından bunu hak ediyordu. Kızının hiçbir şey söylemeden bir sabah kayboluşu, onu yeterince telaşa sokacaktı zaten. Yarın sabah, halası Crystal'i hava alanında bekleyecekti. Teyzesi haftasonları geç saatlere kadar uyurdu. O fark etmeden çıkmak, oldukça kolay olacaktı. Bunu yapmaya karar verdi. Bu cesaretin nereden geldiği hakkında en ufak fikri olmasa da, en son 11 yaşındayken gördüğü ve yanlış doktorlar, tedaviler yüzünden berbat bir halde olan annesini, 3 yıl sonra tekrar görecekti. Bir daha ne zaman göreceğini bilemezdi. Belki görmeyecekti bile.
" Aurelia, ben de gelmek istiyorum. "
Teyzesinin bir an şaşkınlıkla açılan gözleri, hiçbir şeyi mahvetmemek için tekrar normal haline döndü. Yine de, sadece başını sallamayı becerebildi. 3 yıldır annesini görmemek için delice çırpınan bu kızı, fikrini değiştirmeye iten neydi? Crystal odasına gitti. Mavi renkle boyanmış duvarların arasında, açık renk ahşap ve cilalı dolabını açarak, çok zarif lila bir elbise ve buna uygun bir Fransız şapkası seçti. Çantasını ve ayakkabılarını beyazla tamamladı. Beline uzanan saçlarını özenli bir şekilde kıvırcık yaptıktan sonra, hazırdı. Kendisine sorsanız neden bu kadar özenle hazırlandığını o da bilemezdi. Evden çıktılar. Arabada geçen yarım saat boyunca Crystal, pencereden bakıp buradan ayrılmayı nelerin güçleştirdiğini düşündü. Zevkli moda. Güzel mağazalar. Piyano kursunu veren hocası. Bu işi baleyle beraber oldukça ilerletmişti. Eskiden bir balerin olmak isterdi. Şimdiyse oldukça saçma ve klişe bir meslek gibi geliyordu ona. Büyük binalar gözlerinin önünden geçerken, fazlasıyla uzamış olan kahkülünü gözünün önünden itti.
" Bu hafta anneni çıkarmayı düşünüyorlar Crys. Nihayet ona kavuşacağız. Hastanede kalmasına gerek görmüyorlar... Üzgünüm, daha önce söylemeliydim. "
Crystal şaşkınlıkla teyzesine baktı. Annesi iyiydi evet, ama o kadar iyi miydi? Şimdi Fransa'ya dönebilecek miydi? Hala birkaç günü vardı. Gitmeliydi. Planını değiştiremezdi. Annesi çıksa bile burada kalmaya devam edecekti. Kontrolleri, iğneleri, görüşmeleri olmalıydı. Annesinin hiçbir zaman, Fransa'ya dönmek istemeyeceğini biliyordu. O halde, gidecekti.
Hastaneye geldiklerinde, teyzesi sigara almak bahanesiyle ortadan kaybolurken, hastanenin girişinde tek başına kaldı. Teyzesinin ne yapmaya çalıştığını anlamıştı. Annesini tek başına görmesi gerekiyordu. En azından bir süre. Aurelia bunu, kızının gelişini nasıl açıklayacağını bilmiyor olmalıydı. İçeri girip lobiden annesinin kaldığı odayı öğrendi. Rahatsızlığı, koridorda öpüşen iki kadının yanından geçmesiyle daha da perçinlendi. Teyzesi ne halt etmeye onu yalnız bırakmıştı? Yeterince büyük değildi ki. Koridorun sonuna ilerleyip, sola döndü. Kapı açıktı. İçeriden, lavanta kokusu yayılıyordu. Annesinin kokusu. Artan kalp atışlarıyla kapıda yaşadığı tereddüt neredeyse geri dönmesine neden olacaktı. Fakat bunu yapmaya mecburdu. Bunu borçluydu. Bencilliği tüm hareketlerini ele geçirmişti. Bunu geçiremeyecekti. İçeri girdi.
Oda boştu. Bir anlık rahatlama yaşasa da, endişeyle koridora çıktı tekrar. Yürüyebilecek kadar iyiydi annesi. O halde neredeydi? Annesine bakan hemşireyi sormak için lobideki görevliye doğru ilerledi. Öpüşen çiftin yanından geçti. Yine. İlerlemeye devam edecekken, duyduğu lavanta kokusuyla irkildi. Geri döndü. İki kadın. Görebildiği, bakır rengi saçları ve beyaz tenli elleri diğer kadının ensesinde birleşmiş olan genç görünüşlü bir kadındı. Diğeri ise sarı, parıldayan dalgalı saçlarını görebildiği bir diğeri. Sarışın kadının giydiği yeşil tonda bluz ve ispanyol paça pantolon, garip bir şekilde spor ayakkabılarla bütünleniyordu. Crystal, bu ayakkabıların kendine tanıdık geldiğini fark etti. Çok tanıdık. Aynı koku gibi.
" Anne! "
Sarışın kadın irkilmiş halde arkasını döndüğünde, Crystal annesinin yüz hatlarıyla karşılaştı. Korkudan açılmış yeşil gözleri ve çatılmış kaşları. Orta yaşlı bir kadın. Gözleri diğerine kayarken, böyle bir şeyin nasıl olabileceğini merak ediyordu. Bu başına gelen en kötü şey olmalıydı. Annesi hastanede başka bir kadınla öpüşüyor! Annesi! Bu ona, o yaşta hiç etik gelmiyordu. Fransa'ya gitmesi için başka bir sebep. Fakat diğer kadının yüzünü gördüğü an, aklından geçenler onu allak bullak etti. Asla Fransa'ya dönemeyeceğim.
Halasıydı.