Francisco, Eun'u bara götürme teklifini kabul ettiği için şimdiden pişman olmuştu. Tamam, Eun belki de arkadaşları arasında en safı ve sevimlisi olabilirdi ve her ne kadar belli etmese de onu seviyor olabilirdi; ancak arabaya bindiklerinden beni hiç durmaksızın konuşmuş, şimdiden başını ağrıtmıştı. Aslına bakılırsa Eun'la ne yapılacağını bilmiyordu. Onun yanında içip eğlenebileceğine emin değildi. Üstelik Manhattan'ın en ünlü barlarından birine gelmişlerdi. Çevrede bir dolu tanıdık kız ve dolayısıyla yatakodası geçmişi olacaktı.
Francisco arabadan inip Eun'un peşinde ilerlerken, bir yandan da kot pantalonunu düzeltiyordu. Eun'dan oldukça uzundu ve yanında ağabeyi gibi duruyordu. Kapıdaki iki iri badigardın zangır zangır çalan müzik eşliğinde. "Hoşgeldiniz Mr. Czeslaw." dediğini duydu. "Şeslav sizi sersemler, Cizeslav değil!" diye düşünsede dile getirmemeyi seçip usulca süzüldü. Henüz gireli birkaç saniye olmuştı ki Eun'un bir şeyler söylemeye çalıştığını fark etti. Ne dediğini anlamasa da parmağıyla boş bir bar masasını gösterek ilerlermesini işaret etti. Boş masaya doğru ilerlerken bir yandan da çevredeki güzellere gülümsemeyi unutmadı elbette.