Hydra B. Cyniqué rudolf steiner iv. sınıf
Mesaj Sayısı : 4 Kayıt tarihi : 27/01/12
| Konu: Hydra Cuma Ocak 27, 2012 1:53 pm | |
| Ad-Soyad: Hydra B. Cyniqué Kişisel Özellikler: Mantık, sivri zeka ve kurnazlık. Bu üç kelime onu özetler. Kimi zaman yerine göre sessiz kimi zamanda yerine göre hareketli bir yapıya sahiptir. Ama genelde kendi dünyasında yaşamayı tercih eder. Başarılı olmak onun için önemlidir. Özverili ve anlayışlıdır. Karşısına çıkan engellerde kolayca çözüm bulabilir. Yani pratiktir. Felsefik bir yapısı vardır. İyi bir araştırmacı ve yazardır. Yani anlayacağınız kitap kurdudur. Beyaz rengine olan zaafı ile bilinir. Örnek RPG:
- Spoiler:
Huzursuzca kıpırdandı yattığı yerde. Yavaş ve derinden gelen bir nefes tıkanıklığı onu yatağa gömüyordu. İçinde kıpırdanan yorgun kanatları harekete geçemiyor, gömülmek üzere olduğu derin yaralardan onu kurtaramıyordu. Sonuçsuz kalan çırpınma hareketleri yaralı bir kuş misali canını acıtıyordu. Keşke mavi gökyüzü beni kollarına kabul etseydi demekle yetindi sadece. Sanırım gökyüzü engin bulutlarda ona yer vermek istemiyordu. Özgürlüğünü bir daha geri kazanamayacaktı. Mahkumiyet cezası ne kadar uzun sürmüştü böyle. Daha fazla dayanabilecek miydi? Ne zaman bitecekti? Arka arkaya gelen sorularla birlikte yeşil gözlerini aralarken sağ eli göğsünün tam ortasını yakaladı. Yanan gırtlağı dışarı veremediği nefesi hapsediyordu. Gırtlağından yukarı doğru yayılan acımsı tat yüzünü buruşturmasına sebep oldu. Şakaklarına vuran baş ağrısını hafifletmek için titreyen eli komodinin üzerine yöneldi. İlaç tomarlarının arasından kavradığı ağrı kesici kutusunu açmaya çalıştı iki eliyle ama boşunaydı. Yeni bir nefes tıkanıklığı uğraşını yarıda kesmişti. Bir öksürük kriziyle beraber kolunu suratına gömdü. Öksürük yüzünden vücudu titriyor , titriyor ve titriyordu. Onu bitap düşürene kadar ise durmuyordu bu krizler. İçinde biriken mikroplar vücudunu saran ipeksi yorgana bulaşmışlardı. Sinirlenerek yorganı yere doğru tepti. Açıkta kalan vücuduna kesik acılar yayan soğuk hava dalgasıyla ürperdi. Aslında o çok sıcak olan yerlerde bile üşüyebiliyordu. Vücudu dirençsiz olduğu için üşüyordu elbette ama bazen de ateşin içine atılmış gibi yanıyordu teni. Bacaklarını göğsüne doğru çekti ve solgun tenine baktı. Pudrayla bezenmiş gibiydi sanki. Eskiden hafif buğdaya çalan teni şimdi bembeyazdı. Böyle olması aynalardan kaçmasının en büyük sebebiydi. Kendisini ürkünç bir hayalete benzetiyordu. Ama biliyordu ki hastalığı yüzünden öyle bir duruma düşmüştü. Hastalığı yüzünden o yatağa tutsak kalmıştı. Ve biliyordu ki hep tutsak kalacaktı. Üzerinde bulunduğu o geniş pahalı yatak geceleri uyuduğu yatağı olmaktan çıkmış, onun için tabuta dönmüştü. Her gün yavaş yavaş öldüğü bir tabuta. Hele ki o güzelim cicili bicili odasında ölüme terk edilmiş olması onu daha çok üzüyordu. Aylarca hastane de kaldıktan sonra istirahata çekilmişti güya. Bu bir tür dinlenmeden çok ölüme dakika saymak gibi bir şeydi. Belki de saniye.
İsterik bir kriz daha. Bunalmıştı. Ama vücuduna söz geçiremiyordu. Dudaklarına dayadığı oksijenli ilaç suyunun akciğerlerine iletilmesi gerektiğini bildiği için nefes spreyini uzun uzun çekti. Akciğerleri normale dönerken kendini çok daha iyi hissediyordu. Kolayca nefes alıp vermenin yaşattığı sevinçle hafifçe gülümsedi kendi kendine. Aslında o bir şeyi çok iyi idrak eder durumdaydı. İnsan hayatının önemini ondan daha iyi bilen birini tanımıyordu. Çevresindeki sağlıklı her birey kendi başlarına gelebilecekleri umursamazken bugüne kadar bu hastalıktan sağ çıkabildiği için Tanrı’ ya minnettardı. Belki de şimdiye çoktan ölmüş olacak ve arkasında gözü yaşlı insanlar bırakacaktı. Ama dedi şu an bile herkes beni unuttuysa öldüğümde de üzülmeyecekler. Dudağını büzdü. Babasını annesini ve küçük kız kardeşini düşündü. Onları buraya terk ederek hayatlarına nasıl devam ettiklerini. Artık yanlarına sadece saniyeliğine uğradıklarını. O hastalığı yüzünden yorgun düşmek dışında yalnızda kalmıştı.
O bir ileri düzey astım hastasıydı. İleri düzey diye tekrarladı içinden. Bu kelimeleri hiç ama hiç sevmiyordu. Onun için tedavi olma süreci çoktan gerilemişti. Teşhis koyulduğunda yapılacak tek şey bu ilaçlarla ayakta kalmaktı. Ameliyat yada benzeri bir tedavi yöntemi için geç kalınmıştı. İçine oturan ümitsizlik hissi hayat damarlarına yeni bir akım yaparken perdesi yarıya kadar aralı bir şekilde duran oda camına kaydı gözleri. Gökyüzü her zamanki maviliğini kaybetmiş gibi gözüküyordu. Sanırım yağmur yağacaktı. Ama çevrede gri bulutlardan eser yoktu. O yağmur belirtisi ararken oda kapısı hafifçe aralandı. Gelen evin hizmetçilerinden biri yada aileden biri olabilirdi. Gelenin kim olduğunu düşünmek yerine gözlerini camdan ayırmadı. Gökyüzünü seyretmek hoşuna gitmişti. Kapı tamamen aralanınca isteksiz bir şekilde kafasını kapıya doğru çevirdi. Tanıdık bir çehre ona bakıyordu. Karşısında duran karizmatik adamı dikkatle süzdü. Çikolata kahvesi saçlarını, kahverengi gözlerini inceledi. Ardından dudağında tatlı bir gülümseme baş gösterdi adamın. Kız da olduğu yerden adama gülümsüyordu. Adam akmaya yas tutmuş göz yaşları arasında kızın boynuna sarmaladı ellerini. Kız birkaç saniye rüyada zannetti kendini. O gerçekten burada olabilir miydi? Geri dönmüş olabilir miydi? Kız ağlamamak için kendini zor tutarak adamın sıcak sarılışına karşılık verdi. Bir o kadar gerçek ve yakın duran kokusunu içine çekti. Evet o gelmişti. O buradaydı. Uzun bir süre sarıldıktan sonra adam kızın ipeksi saçlarını okşadı. Kızın her zaman mükemmel diye tabir ettiği ses tonuyla ‘’ Seni çok özledim ‘' diyiverdi ardından. Kız bir şey demek istemiyordu. O anın büyüsünü bozmaktan, onun tekrar gitmesinden korkuyordu çünkü. Sadece onu izlemekle yetindi. Tanıdığı yüz hatlarına uzun uzun baktı. Gözlerine , hala değişmemiş olan saç kesimine. Onu izlemek, o eski güven duygusunu içinde hissetmek kıza o kadar iyi gelmişti ki. Adam kısa bir öpücükle eski anıları tazeledi. O güzel eski anıları. Tam dört yıl önce onu kaybetmeden önce ki anılardı bunlar. Çiftlik evlerinde beraber geçirdikleri sayısız mutlu günle dolu anılar. Kız onu büyük bir şehvetle öpmek için uzandı. Birbirlerini o kadar çok özlemişlerdi ki , dakikalarca birbirlerinden kopamadılar. Kız onu bırakmak istemiyordu. Bu yüzden bir eli adamın eline kenetlenmiş durumdaydı. Kız yorgun bir şekilde konuştu. ‘’ Ben de seni çok özledim Alex ‘’ Alex. Sevdiği adamın adıydı bu. Aşık olduğu. On dokuz yaşında aşık olmuştu Alex’e. İlk görüşte aşk tabiri onlara en çok uyan tabirdi. Tam üç yıl sonra mutlu bir düğünle evlenmişler ve çiftlik evine yerleşmişlerdi. Bir çocukları olmuştu, bir kızları. Ama kızlarını küçük yaşta kaybetmişlerdi. Sonra sevdiği adamı da kaybetmişti kız. Ama Alex uzak bir yere gitmiş. Bir daha da dönmemişti. Belki de dönememişti. Kız ondan yıllarca haber alamamıştı. Tamamen yalnız kaldığında ise bu hastalık sarmıştı başını. Kız olanları hatırlamak istemiyordu. Sevdiği adam yanı başındayken geçmişin kapısını yeniden kilitledi.
Alex eliyle yanağını okşadı. Elini öptü. ’' Lesley, seni buradan götürmeye geldim. ‘’ dedi birden. Kız şaşırmış bir halde ona baktı. Ya evet, Lesley. Kendi adının Lesley olduğunu bile unutmuş denilebilirdi. Lesley olanlara anlam veremeyerek Alex’e bakmaya devam ederken Alex sözlerine devam etti. ‘’ Artık mutlu olacağız Les, senden özür diliyorum. Kızımız ölünce buralarda durmak beni maf ediyordu. O yüzden gittim. Ama şimdi buradayım. ‘’ Lesley ağladığını fark ettiğinde iç geçirdi. Onu affetmesi gerekirdi. Bu hemen kabullenecek bir durum değildi. Sonuçta kızının babası Alex’ti. Ve kızlarının ölümünü görende oydu. Kızları Alex’in ellerinde ölmüştü. Yinede Lesley ona bir yandan da kızgındı. Tam iki sene onu hiç aramamıştı ki bu Lesley’i hastalık sürecinde yalnız bırakması demek oluyordu. Alex onun hasta olduğunu bile bilmiyordu. Ama sanırım artık öğrenmiş olmalıydı. ‘’ Beni neden aramadın Alex? Seni o kadar merak ettim ki hiçbir şekilde ulaşamadım ‘’ Alex gözlerini kaçırdı. ‘’ Kötü bir haldeydim. Beni o şekilde görmeni istemiyordum. Toparlanınca gelecektim. Ama bu kadar uzun sürmesini beklemiyordum. Alkol tedavisi gördüm. ‘’ Sevdiği adam Alex’in içkiden nefret ettiğini elbette biliyordu. Hiçbir zaman ağzına bir yudum koymazdı. Yine de Lesley ona bir kez daha kızdı. Böyle bir durumda oda Alex’in yanında değildi. İkisini de engelleyen şeyler olmuştu demek. Bir süre sonra komodinin çekmecisine uzandı eli. Eskimiş bir resmi Alex’e uzattı. Alex resme bakar bakmaz ağlamaya başlamıştı. Oda ağlıyordu. Resim kızları iki yaşındayken çekilmiş bir aile resmiydi. Bir noel sabahı kahvaltı yaparken annesi çekmişti bu resmi. O resmin çekildiği sabahtan tam beş ay sonra ölmüştü küçük kızları. Lesley resmi çekmeceye geri koydu. Daha fazla bakacak durumda değildi. Sonra kafasında bir soru işareti belirdi. Meraklanan ses tonuyla ‘’ Buraya nasıl geldin? Babam ve annem sana çok kızgınlar. ‘’ Alex cevap verirken Lesley büyük bir acı dalgasıyla geriye çekildi. Göğsünü saran parmaklarıyla bir ileri bir geri gidiyordu. Nefes almaya çalışıyor ama boşuna çabalıyordu. O telaş içerisinde Alex’in ellerini hissetmek istiyor ama tek hissettiği serin çarşafı oluyordu. Sonra elini farklı bir el tuttu. Bu bir kadının eliydi. Ama o Alex’i istiyordu. Onun içinde hissettirdiği güven duygusunu. Alex diye bağırmaya çalıştı. Onu çağırırsa belki yanına gelebileceğini düşünüyordu. Ama Alex’in elini hissetmiyor. Onun elini okşayan kadının sıcaklığını hissediyordu. Sonra gözlerini aralamayı başardı. Alex’i görmek isteyerek olduğu yerden kalkmak istedi ama bir çift el ona engel oldu. Bu o elini okşayan kadındı. Bu kadını tanıyordu. Büyük bir üzüntüyle evin hizmetçisi olan Armin’e baktı. Armin kırklı yaşlarda hafif kilolu bir kadındı. Sıcak bakan mavi gözleriyle Lesley’i sakinleştirmeye çalışıyordu. Lesley olanlara bir cevap ararken son zamanlarda yanında olan tek arkadaşı Armin’e sorusunu yöneltti. ‘’ Alex nerede? ‘’ Armin küçük bir gülümsemenin ardından kapıyı kapatmaya yöneldi. Hemen sonra Lesley’in yanına döndü. İspanyol aksanıyla olanları açıkladı. ‘’ Rüya görüyordun güzel kızım. Ben odana geldiğimde uyuyordun. Yorganını yerden kaldırınca öksürmeye ve tıkanmaya başladın. Uykunda Alex diye bağırdığında rüya gördüğünü anladım. ‘’ Armin konuşmasını bitirince bir o kadar gerçek gelen Alex’in rüya olduğunu Lesley biliyordu. Alex dokuz ay önce alkol komasından hayatını kaybetmişti. Evet rüyasında dediği gibi gittiği doğruydu, ama ne geri gelmiş ne de tedavi görmüştü. Ama ölüm haberini alana kadar Lesley ondan haber alamamıştı. Lesley ağlayarak Armin’e sarıldı.
‘’ Ağlama lütfen. Onu özlediğini biliyorum ‘’ Armin batıl inançları olan iyi bir kadındı ama bazen Lesley’i deli ediyordu. Çünkü her zaman fazla dürüst olan bir kadındı. Alex’in ölüm haberini bile ondan duyarken tereddüt yaşasa da çabuk inanmasının sebebi belki de Armin’di. Lesley bunları nasıl kaldırabilmişti? Oda bilmiyordu. Önce kızı sonra sevdiği adam. Lesley komodin çekmecesinden rüyasında ki aile resmini çıkardı. Ağlamaklı sesiyle ‘’ Sizi özlüyorum,evet. Bir gün yanınıza geleceğim. İkinizi de çok seviyorum. ‘’ dedi. Ve sonra arka arkaya gelen öksürüklerle çarşafı kan içizlüyorum, ende kaldı. Titreyen eliyle Armin ‘in elini tuttu. Öksürüyordu, hiç durmadan. Ama daha önce bu kadar öksürdüğünü hatırlamıyordu. Uzun ve acılı iç çekişleriyle nefes spreyini içine çekti, yine ama yine. Bir iki saniye bekledi ama rahatlamamıştı. Göğsüne inen acılı bir darbeyle kalbi sıkıştı. Acılı bir çığlık kopardı. Tam kalbinin orada bir yumru sıkışmış gibiydi. Akciğerleri yeni bir isyana kalkarken iç çekişleri hızlandı. Armin elini hiç bırakmazken ona yatıştırıcı kelimeler bahşediyordu. Lesley son bir öksürükle karanlıkla buluştuğunu hissediyordu. Hayattayken yalnız olabilirdi. En azından yalnız ölmüyordu. Acısı yavaş yavaş dinerek karanlıkta gözden kayboldu. Bedeninden kopan bir siluet gibi havaya karıştığını hissetti. Artık huzurluydu. Acı verici bir öksürük yada tıkanma hissetmiyordu. Ya da göğsüne oturan bir yumru. Sonra havada beyaz bir bulut dalgalandı ve bulutta kendini gördü. Beyazlar içerisinde ki incecik vücuduna baktı. Teni yine eskisi gibi buğdaya çalıyordu. Gözleri eski canlılığını kazanmışlardı. Sarı saçları havada dalgalanıyordu. Dudakları dolgun , çenesi dik ve gözleri afallayıcıydılar. Yine eskisi gibiydi. Yine eski Lesley’di. Gülümsedi. Ölmenin güzel bir şey olacağını düşündüğünü hatırlamıyordu. Aksine ölünce karanlıkta kaybolmaktan yana düşünceleri vardı. Ama bu düşünceler sadece bir tahmindi. O bunları düşünürken ufak ama parlak bir ışık haznesi gözlerini kısmasına sebep oldu. Bu ışık o kadar canlıydı ki bir süre gözleri kapalı kaldı. Ardından hoş ve tatlı bir havanın teninde dans ettiğini hissetti. Hava o kadar ferahlatıcıydı ki üst üste gelen bu rahatlık hissiyle çok mutluydu. Gözlerini yeniden araladığında tanıdık iki surat ona gülümsüyordu. Önce biraz şaşırdı. Evet aslında ikisinin de burada olması normal bir durumdu. Lesley içine dolan sevgi seliyle beraber ikisine doğru koştu. Sevdiği adama ve kızına…
| |
|
Anais L. Chernova rudolf steiner iv. sınıf
Mesaj Sayısı : 137 Kayıt tarihi : 18/01/12
| Konu: Geri: Hydra Cuma Ocak 27, 2012 2:22 pm | |
| Hydra B. Cyniqué, Rudolf Steiner IV. Sınıf, şöhret puanı 20. New York'a hoş geldin! | |
|