Matthew McMillen columbia i. sınıf
Mesaj Sayısı : 3 Kayıt tarihi : 24/01/12
| Konu: matthew. Çarş. Ocak 25, 2012 2:56 pm | |
| Matthew McMillen. Zeki biridir, ikiz kardeşinden çok daha ağırbaşlıdır. Genelde fazla göz önünde olmayı sevmez ama istediği zaman da ilgiyi üzerine çekebilir. Atletiktir, spor yapmayı sever. Soğuktur ama istediği herkesle de kolayca anlaşabilir. Columbia. - Spoiler:
Uyandıktan sonra başının ağrısı onu çok etkilemiş olacaktı ki yatakta bir o yana bir bu yana dönüp duruyordu. Terlemişti de. Nerede olduğuna dair hiçbir fikri yoktu. Daha kötüsü kim olduğunu bile tam kestiremiyordu. Yatağında doğruldu ve kafasını ranzanın üst kısmına çarptı. Bir inleyişten sonra dikkatle etrafı inceledi. Yataklar birbirlerine paralel dizilmişti. Birçok yatak sıkışık duruyor, hepside eski püskü görünüyordu. Yataklarda yatan çocukların yaşları kendisiyle aynı civarda gibi görünüyordu. 16 ya da 17. Her ranzanın başında birkaç poster vardı. Duvarlar beyazdı ama kirlilikten onları siyah sanabilirdiniz. Ayağa kalkıp köşedeki aynaya yöneldi ve kendini inceledi. Saçları siyah ve dağınık görünüyordu. Yüzündeki birkaç sivilce hemencecik kendini belli ediyordu. Üstünde çizgili bir pijama vardı. Ama aynada birisi daha vardı. Gitgide yaklaşıyordu. İyice yaklaştığında Leo’ya sordu. ‘‘Uyuyor olman gerekmez miydi Leo ?’’ Leo biran çok korkmuştu ama çocuğu görüce rahatladı. Çocuk Leo’nun yaşlarında görünüyordu. Çocuğun suratında birçok sivilce vardı. Siyahi tenliydi. Üzerinde bir gömlek onun üzerinde ise kapşonlu bir ceket vardı. Altınada da siyah bir kot pantolon giymişti. ‘’Bilmiyorum. Senin kim olduğunu bile bilmiyorum.’’ diyerek cevap verdi Leo. Çocuk gülerek yanıt verdi. ‘Sen gel de onu külahıma anlat.’ Leo çocuğun kim olduğunu gerçekten hatırlamıyordu. Ne zaman bir şey hatırlamaya çalışsa başına şiddetli bir ağrı saplanıyordu. ‘Gerçekten, senin kim olduğunda dahil hiçbir şeyi hatırlamıyorum. Hatırlamaya çalıştığımda başıma bir ağrı saplanıyor.’ dedi Leo. Çocuk bu sefer endişeli gözüküyordu. ‘Şimdi yat. Bunu yarın konuşuruz.’ dedi ve arkasını dönerek uzaklaşmaya başladı. Leo hiçbir şeye anlam veremiyordu. Ama çocuğu dinlemek geldi içinden. Kalktığı yatağa doğru yürüdü, yatağa yatıp yorganı üzerine çekerken göz kapaklarının kapanmaya başladığını hissetti.
*
‘Hepiniz kalkın !’ Leo sarsılarak uyandı. Bağıran ses bir erkekten çıkıyor sanabilirdiniz ama ses bir kadından çıkıyordu. Kadının üstünde benekli bir elbise vardı ve kadın şişmandı. Yanında ise sıska bir adam duruyordu. Herkes kadının sesiyle yatağından fırlamış ve sıraya geçmişti. Sadece Leo yatağındaydı. Kadın Leo’yu gördü ve ona doğru ilerlemeye başladı. Leo kötü bir şey olacağını seziyordu. Kadın Leo’nun yanına geldi ve onu kulağından yakaladığı gibi yatağından kaldırıp yere doğru fırlattı. ‘Hepiniz kalkın dememiş miydim ?’ diye hırladı kadın. ‘Biliyorsun prensip olarak çocukları dövmüyoruz Judy.’ diye bir ses geldi kapıdan. Leo kapıya döndüğünde tekerlekli sandalyede oturan takım elbiseli, sakallı, uzun saçlı bir adam görmüştü. Judy, Leo’yu bıraktı ve ona pis bir bakış atarak ondan uzaklaştı. ‘Çocuklar giyinip sınıflarınıza çıkın.’ dedi adam. Daha sonra yatakhaneden çıktı. Judy’de Leo’ya pis bir sırıtış atarak oradan ayrıldı. Leonard sinirlenmişti. Hem de çok. Yatağını toplarken dün gece karşılaştığı çocuk yanına geldi. ‘Dostum, senenin başından beri sana yapmadığını bırakmadı.’ dedi sinirle. Leonard buraya nasıl geldiğini bilmiyordu ama oradaki herkes o her zaman oradaymış gibi konuşuyorlardı. ‘Burası neresi ?’ diye sordu Leo. Çocuk şaşırarak yanıtladı. ‘Bu oyun fazla uzadı. Ama nasıl istiyorsan öyle olsun. Burası St.Gomez Akademisi. Bizde buranın fakir yatılı öğrencileriyiz. Judy gece bekçisi Reynold’un karısı. Nasıl evlenmişler aklım almıyor. Reynold sıskanın teki. Birde Judy’ye bak. Duba !’ dedi çocuk sızlanarak. Leonard yavaşça gülümsedi. Çocuğu sevmeye başlamıştı. Ama çocuğun ismini bile bilmiyordu. ‘Peki ya sen kimsin ?’ diye sordu Leo çekinerek. Çocuk bozulmuş olacaktı ki yüzündeki gülümseme silindi. Ama yinede cevap verdi. ‘Ben Harold. Bütün sene boyunca ki tek arkadaşın.’ Leo çocukla yeni tanışıyordu ama çocuk sene boyunca ki tek arkadaşı olduğunu iddia ediyordu. ‘Hadi derse geç kalmayalım.’ dedi. Leonard’ın kitapları bile yoktu ki ! En azından o böyle düşünüyordu. Yatağın yanında duran çantayı kaptı ve Harold’ın peşine takıldı.
*
Harold ile birlikte sınıfın kapısını tıklatarak içeri girdiklerinde bütün gözler üzerlerine çevrildi. Tahtaya bir şeyler yazmakta olan erkek öğretmen tek kaşını kaldırarak onlara baktı. Öğretmenin yüzü sakalının ardında gizliydi. Saçı, yok denecek kadar azdı. Üzerinde beyaz bir önlük altına ise gri bir pantolon vardı. ‘Örnek öğretmen tiplemesi işte.’ diye geçirdi içinden Leonard. Daha sonrada dudaklarını büzdü. ‘Sorumsuz öğrenciler ha. ? Yerlerinize geçin beyler.’ dedi. Leonard, Harold’ı takip etti ve onun yanında oturdu. Harold kitabını çıkarttı ve hangi sayfayı açması gerektiğini öğrenmek için yerinden biraz kalkarak kafasını öne sarkıttı. Öndeki kız öğrencinin kitabının sayfasını görmeye çalışırken dilide dışarı çıkmıştı ve çok komik bir hali vardı. Leonard yavaşça kıkırdadı. Öndeki kız Harold’ı gördü ve onu arkaya doğru ittirdi. Harold dengesini kaybetti ve poposunun üstüne yere düştü. Daha sonrada ayağını sıraya çarptı ve öğretmen duraksadı. Yavaşça arkasını döndü ve suçlunun kimliğini bulabilmek için gözüyle sınıfı taradı. Daha sonra Harold’ı gördü. ‘Bay Fox, lütfen sınıftan kendi isteğinizle çıkın. Yoksa ben sizi çıkartmasını bilirim.’ dedi sakince. Harold doğruldu ve kendine denileni yapmak üzere çantasını aldı ve kapıya yöneldi. Bu sırada Leonard’da çantasını kaptığı gibi onun peşine düştü. ‘Siz nereye gidiyordunuz Bay Carter ?’ diye sordu öğretmen Leonard’a. Leonard döndü ve cevabını verdi. ‘Kendi isteğimle dışarı çıkıyorum.’ Öğretmen kaşlarını çattı ve sinirle bağırdı. ‘İkinizde hemen defolun.’ Leonard gülümsedi. ‘Biz zaten gidiyorduk.’ diyerek cevap verdi ona. Adam çok sinirlenmişti ama Leo daha fazla sinirlendirilmemesi gerektiğini düşünüyordu. Bu yüzdende Harold’ı çektiği gibi kapıyı açtı ve dışarıya fırladı. Ardından da kapıyı sertçe kapadı. ‘Başını belaya sokmayı iyi biliyorsun dostum.’ dedi Harold. Leonard yavaşça gülümsedi ve cevap verdi. ‘Bu benim doğamda var dostum.’ dedi Leonard. Harold ciddileşti. ‘Hadi önümüzde uzun bir gün var.’
*
Günün yoruculuğunu iliklerine kadar hissediyordu Leonard. Ama girmesi gereken son bir ders kalmıştı. Bu dersin dün yatakhaneye gelen adamın dersi olduğunu söylemişti Harold. Tarih dersi. Dersliğe girdiklerinde boş bir yere oturdular ve herkesin Bay Brown dediği adamı beklemeye başladılar. Ama çok kötü bir şey oldu. Bay Brown gelmedi. Onun yerine Judy sınıfa girdiğinde herkesin şaşkınlığı yüzünden okunuyordu. Judy sınıfa girdiği an gözleri Leo’yu buldu ve ona pis pis sırıttı. ‘Bay Brown hastalandığı için bu dersinizi benle geçireceksiniz.’ dedi pis pis. Leonard ise bir soru sordu. Ama bu soru Judy’yi çıldırtmaya yetti. ‘Acaba siz bize ne öğreteceksiniz ?’ diye sordu Leonard. Judy kıpkırmızı kesildi. Leonard’ın üstüne yürüdü ve ona bir tokat attı. Daha sonrada sinirle sordu. ‘Sen benimle nasıl böyle konuşabiliyorsun ?’ Leonard sinirliydi. Sırasından kalktı ve Judy’nin karşısına dikildi ve ona cevap verdi. ‘Çünkü sana saygı duymuyorum.’ Judy Leonard’ı yakasından tuttuğu gibi duvara yapıştırdı. Kıpkırmızıydı. Burnundan soluyordu. Birden Leonard’ın üstüne atlayıp onu boğazlamaya başladı. Ama elleri Leonardı’ın boğazına deydiği an geriye doğru fırladı. Sanki elektrik çarpmış gibi saçları yukarıya doğru dikilmişti. Harold Leo’yu yakaldığı gibi kapıya doğru çekiştirdi ve dışarı çıkarttı. ‘Hemen buradan gidiyoruz.’ dedi. Leonard afallamış durumdaydı ama Harold’ın bu söylediği komiğine gitti. ‘Saçmalama dostum.’ dedi Harold’a. Harold Leonard’ı kolundan yakaladı ve çıkışa doğru koşmaya başladı. Harold bekçi Reynold’un yanına doğru gitti. Reynold ikisini karşısında görünce şaşırdı. ‘Hey sizin derste olmanız gerekirdi !’ dedi şaşkınlıkla. Harold kendisinden hiç beklenmeyecek bir hareket yaptı ve adamın cinsel bölgesine bir tekme attı. Adam yere düşmeden de kafasına yumruğu geçirdi. Daha sonrada pantolonunda asılı duran anahtarı kaptı. ‘Üzgünüm dostum. Bu iş çok önemli.’ dedi. Leonard şaşkınlıktan ne yapacağını bilemiyordu. ‘Dostum sen ne yaptığını sanı…’ Cümlesini tamamlayamadan Harold onu kolundan yakaladı ve dışarıda duran eski bir arabaya götürdü. ‘Atla !’ dedi Leonard’a ve arabaya bindi. Leonard da kendisine söyleneni yaparak arabaya bindi. Leonard’ın binmesiyle arabanın hızlanması bir oldu. Harold trafiği altüst ederek bir arayola girdi. Yol çok sessizdi ve tek araba Harold’ın kullandığı arabaydı. ‘Nereye gidiyoruz dostum ?’ diye sordu Leo. Harold gözünü yoldan ayırmadan cevap verdi. ‘Kampa.’ Kamp mı ? Daha yaz gelmemişti ki. Hem Leonard’ın yaz kamplarına gidecek kadar parasıda yoktu. ‘Ne kampı ?’ diye sordu. Harold direksiyonu sola kırdı ve cevap verdi. ‘Melez Kampı.’ Melez mi ? Bu iş içinden çıkılmayacak bir hal almaya başlamıştı. Leonard bildiği kadarıyla bir melez değildi. ‘Ne mel…’ Leonard’ın cümlesini yarıda kesen ses bir taş sesi gibiydi. Arabaya çarpan bir taş. İlk başta buna aldırış etmedi. Ama daha sonra bu ses artmaya devam etti. Leo’nun bunların ne olduğunu anlaması uzun sürmedi. Bunu yapan bir düzinelik bir kuş takımıydı. Asında bir kuştan daha büyük görünüyorlardı. Bir kuzgun büyüklüğündeydiler. Gözleri kırmızıydı. Alev gibi yanıyorlardı. ‘Kahretsin !’ dedi Harold. Leonard ilk başta bunu kuşlara dediğini düşünmüştü. Ama daha sonra arabanın hareket etmediğini fark etti. Tekerler patlamıştı. Leonard kapıyı açtı ve arabadan indi. Arabadan inmesiyle boynuna birkaç küçük tüy geldi. Bu tüyler ok görevi görüyorlardı. ‘Dostum bunlarla nasıl başa çıkacağız. ?’ diye sordu Harold’a. Harold arabanın kapısını siper edinmişti. ‘Hiçbir fikrim yok !’ dedi. Leonard avuçlarının güçle dolduğunu hissetti. Yumrukları sıkılmış vaziyetteydi. Avcunu açtı ve gördüğü karşısında şok oldu. Avcunda topa benzeyen bir nesne duruyordu. Harold şaşkınlıkla Leonard’a baktı. ‘Bunu nasıl yaptın dostum.’ diye sordu. ‘Bu seferde benim hiçbir fikrim yok.' diye cevap verdi Leo ve yapması gerektiğine inandığı şeyi yaptı. Topu büyültmeye çalıştı ve başardı. Daha sonra topu kuşların üzerine fırlattı. Bunu yaptığı anda yere yığıldı. Kuşların hepsi yere dökülüyordu. Leonard’da. Bitkindi. Bunu yapması bütün enerjisini tüketmişti. Harold koşarak Leonard’ın yanına geldi. ‘İyi misin dostum ?’ diye sordu. Leonard gülerek cevap verdi. ‘Sence iyi görünüyor muyum ?’ Bunu sormasıyla beraber gözleri kapanmaya başladı. Son gördüğü şey Harold’ın endişe dolu yüzü oldu.
| |
|
Roxanne wicked witch of the web
Mesaj Sayısı : 303 Kayıt tarihi : 16/01/12
| Konu: Geri: matthew. Çarş. Ocak 25, 2012 3:24 pm | |
| Matthew McMillen, Columbia I.Sınıf, şöhret puanı 20. New York'a hoş geldiniz! | |
|