|
| smokin, drinkin, f*ckin ladies. | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Sidonia Doris Blecher cornell i. sınıf
Mesaj Sayısı : 28 Kayıt tarihi : 18/01/12 Nerden : samet
| Konu: smokin, drinkin, f*ckin ladies. Çarş. Ocak 25, 2012 11:42 am | |
| Joella&Sidonia&Lilith&Blaze.
En yakın arkadaşı Joella'yla beraber ne giyeceklerini düşünmüşlerdi uzun süre boyunca. Rafları talan etmişlerdi, gittikleri her yerden örnekler toplamışlardı. Hepsini bir araya getirmişlerdi ve işte, çok yakın arkadaşları Queen Mona'nın partisine hazırlardı. Maskeden görünmeyeceğini bilse de gözüne kalem çekmeyi unutmamıştı. Dudağına, kaleminin renginde simsiyah bir ruj sürmüştü. Maskesi de aynı renkte, siyah ve tüylüydü. Arasında sim veya taş yoktu, fazla gösterişli olmayı sevmezdi. Maskesi burnunu da gizliyordu, çünkü Doris burnunu hiç beğenmiyordu ve her türlü insanların onu burnu sayesinde tanıyabileceğini düşünüyordu. Tanınmamak için saçma sapan uğraşlara girişmişti. Onun tarzı olmayan, yedi yaşındaki kızların Cadılar Günü'nde giydiği simsiyah upuzun ve tüllü bir kıyafet giymişti. Aslında gösterişliydi ama lise partilerine göre oldukça basit kaçıyordu. Genelde Manhattan'daki partilerde kızlar mini etek giyer, topukluları tavan yapardı ama Sidonia'nın şimdiki görüntüsü tamamen New York kızlarının karşıtı şeklindeydi. Büyük bir risk almıştı, eğer Roxie onu yakalamayı başarırsa adında çıkacak dedikoduları tahmin bile edemiyordu. Yine de o partiye eğlenmek için gidiyordu ve eğleneceğine de emindi. Minik deri el çantasını yanına aldı, telefonunu çıkararak partiden önce son kez mesajlarını kontrol etti. O sırada kapının çalındığını duydu, önce bir irkildi, sonra derin bir nefes vererek aşağıya inmeye başladı. Gelenin kuzeni olduğunu görünce sinirlendi, Joella'yla sokağın başında buluşmaktansa onun bir iyilik yapıp gelmiş olabileceğini düşünmüştü beyhude bir düşünce olsa da. Merdivenlerden indi, mavi gözleri babasının kahverengi gözleriyle buluştu. Babası ona takdir edercesine baktı ama kız umursamadı bile. Hızlı adımlarla merdivenlerden indikten sonra evin önünde bekleyen taksiye bindi. Taksi biraz ilerledi ve ardından Doris, sokağın başına doğru ilerlemekte olan arkadaşını gördü. Taksiye durmasını söyledi ve Jo'ya el salladı. Arkasını dönen Jo, taksiye bindi. Doris'in ağzı açık kalmıştı, arkadaşı beklediğinden de gizemli ve güzel olmuştu.
"Bilmediğim dudaklara yapışmak için sabırsızlanıyorum."
Yol boyunca dedikodu yapan iki genç kız, Roxie'nin onları bulmamasını diliyordu. Özellikle Sidonia, onun minilere olan düşkünlüğünü herkes biliyordu ama şimdi üzerinde upuzun ve eski İngiliz zamanlarını andıran bir kıyafet vardı ki bu hiç onu yansıtmıyordu. Taksi durduğunda Sid, çantasından cüzdanını çıkardı ve üstünün kalmasını söyleyerek parayı şoföre uzattı. Jo, taksiden Sid'den önce inmişti. Sid, taksiden indikten sonra topuzundan öne düşen kaküllerini geriye attı ve girişe baktı ağzı açık bir şekilde. Mona, gerçekten harika bir seçim yapmıştı. Zaten queen'in yanlış bir seçim yaptığı görülmemişti, ah Mona tam anlamıyla kusursuzdu! Jo da Mona'nın yaptığı seçimi övüyordu, beraber partiden sonra kesinlikle onu bulmaya karar vermişlerdi. Şimdi onun yapacak daha önemli işleri olduğuna eminlerdi. Sid derin bir nefes aldı ve yanında Jo'yla beraber kapıdan içeri girdi. Tanrım, burası tek kelimeyle harikaydı! İkisi de bir süre Nora'yı aradı, Mona'yı bulamayacaklarına eminlerdi fakat en azından Nora'yı görebileceklerini düşünüyorlardı. Gerçi, No da kıyafeti hakkında en ufak bir bilgi vermemişti. Bir süre kızı aradıktan sonra bu işten vazgeçtiler. Sid, tam karşıda duran iki tane erkek gördü ve o an başkasıyla muhabbette olan Jo'nun kolundan tuttu.
"Eğlence başlasa mı, sis?"
En son Sidonia Doris Blecher tarafından Perş. Ocak 26, 2012 2:33 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 3 kere değiştirildi | |
| | | Joella E. Leander nyu i. sınıf
Mesaj Sayısı : 61 Kayıt tarihi : 16/01/12
| Konu: Geri: smokin, drinkin, f*ckin ladies. Çarş. Ocak 25, 2012 12:40 pm | |
| Korsesinin içinde rahatsızca kıpırdanırken çehresi hoşnutsuz bir ifadeye bürünmüştü. İnce parmaklarını elbisesinin yumuşak kumaşında gezdirirken aynasındaki yansımasına göz attı. Elbise seçiminde çok tereddütte kalmasına rağmen seçtiği elbisenin üzerine tam oturduğunu görünce rahatladı. İnatla istediği krem rengi elbiseyi almamasının tek nedeni Sidonia'nın zorlamalarıydı, en sonunda Sidonia'nın zorlamalarına mağlup düşüp koyu yeşil elbisede karar kılmıştı. Elbisenin göğüs kısımlarından karnın kadar ince detaylarla işlenmiş siyah taşlar iniyordu. Kalçalarından sonraysa siyah olarak devam ediyordu. Boynunu bir hayli acıtan siyah taşlı kolyeye bir kez daha dokunduktan sonra elbisesinin eteğini kaldırarak yatağına doğru ilerledi. Beyaz örtünün üstünde ki siyah maskeyi parmaklarının arasına alırken çehresindeki tebessüm genişlemişti, maske kuşkusuz partiye farklı bir hava katıyordu bütün gece maskelerin altındaki kişileri tahmin etmek eğlenceli olacaktı. Elbisesinin eteklerinin yere sürünmesini engellemek için toplayıp adımlarını odasından dışarıya çevirdi. Aslında tek istediği fark edilmeden evden çıkmaktı, bu şekilde daha kolay olurdu kuşkusuz. Ama koridoru dönüp merdivenlere doğru ilerlerken ebeveynlerinin odası açıldı, buz mavisi gözlerini kısmış üzerinde pembe bornozuyla ona ilerleyen annesi Danielle'ı görünce gözlerini devirmemek için kendisini zorladı. Kuşkusuz annesi üzerindeki elbiseyi görmek için bekliyordu. Jo elbiseyi aldığında ona göstermeyi kesinkes reddetmişti, aslında tek istediği onun yorumlarından kaçınmaktı. Annesi dudaklarını aralayıp yorum yapacağı sırada kapı bir kez daha açıldı. Yüzünde ışık saçan tebessümüyle ona ilerleyen babasına gülümsedi.
"Güzel elbise."
Jo gözlerini Danielle ayırmadan birkaç saniye bekledi, en sonunda kadın hiçte gerçekçi olmayan bir ifadeyle babasının söylediklerini doğrulayınca kısa bir teşekkürle yanlarından ayrıldı. Sidonia ile sokağın başında buluşacaklarını hatırladığında suratını buruşturdu, bu elbiseyle oraya kadar gitmek bile bir işkence olacaktı kuşkusuz, korse canını acıtmaya devam ediyordu. En sonunda sokağın başında belirdiğinde onları bekleyen taksiyi görünce istemsizce gülümsedi, aynı anda sokağın karşısında ona el sallayan Sidonia'yı fark etti. Karanlıkta elbisesini seçemese de iyi bir seçim olduğuna kuşku yoktu. Taksiye binip Sidonia'nın da yanına yerleşmesini beklerken arkadaşına göz attı. Elbisesini daha önce görmüş olmasına rağmen üzerinde bu kadar kusursuz olmasını beklemiyordu, baş parmağını onaylarcasına kaldırdı. En sonunda taksiden indiklerinde siyah maskesini topuzunu bozmayacak bir şekilde yerleştirdi. Öndeki dalgalı iki tutam saçını maskenin önüne çıkarırken saçını bozmadığını umuyordu. Sidonia'nın kısık sesiyle söylediklerini duyunca gözlerini devirdi, cidden Latince sınıfındaki kilolu, sürekli kıyafetlerinde yemek izi olan çocukla öpüşmeye meraklı değildi. En sonunda Sidonia'nın kolunu kavradı, adımlarını Hammerstein Ballroom'a doğru çevirdiler. Küçüklüğünden beri burada o kadar çok etkinliğe katılmıştı ki, ilk zamanlar bunlar ailesinin isteğiyle gerçekleşse de ortaokulda bu etkinlikleri dört gözle bekler olmuştu. Hem ablası Nava'yla diğerlerinin kıyafetleri veya ortamın dekorasyonu ile ilgili yorum yapmak oldukça eğlenceli olurdu.
İçeriye girdiklerinde ortamın ışıklandırması birkaç saniye için gözlerini aldı, hayır gözünü alan ışıklar değildi, etrafın görkemiydi. Mona her zaman iyi partiler yapardı evet, ama bu Jo'ya göre şu an ki en iyi partiydi. Birkaç saniyesini etrafa göz atmakla geçirdi, Victorian tarzıyla döşenmişti her yer. Garsonların kıyafetleri bile eski dönemlere uygundu. Yanlarından geçerken kim olduklarını anlamak için çehrelerine göz atan kişilere aldırmadan ilerlediler. Gözleri Nora ve Mona'yı arasa da bu kadar kalabalıkta onları bulmaları oldukça zordu, gerçi daha geldiklerinden bile emin değildi. Gözleri tanıdık birilerini bulmak için etrafta dolaşırken yanlarından geçen garsonun tepsisinden bir içki aldı. İçkiyi parmaklarının arasında döndürürken Sidonia'nın melodik sesini duydu. Onun baktığı tarafa çevirdi bakışlarını.
"Hayır, Lilith ve Blaze'i beklemeyi tercih ederim. Şansımız varsa Nora'yı da bulabiliriz, hatta Mona. Hem biraz zevkli olmayı dene." | |
| | | Chelsea H. Chernova rudolf steiner iv. sınıf
Mesaj Sayısı : 64 Kayıt tarihi : 22/01/12 Yaş : 29
| Konu: Geri: smokin, drinkin, f*ckin ladies. Çarş. Ocak 25, 2012 4:05 pm | |
| Oflaya puflaya yatağına oturdu Lilith. Etekleri uzun ve kabarık elbisesine odasının her köşesinden, neredeyse tüm açılardan bakmıştı. Mavinin hakim olduğu ve beyaz, zarif dantellerin süslediği victorian tarzı elbisesi, ne çok sade ne de çok gösterişliydi. Tam ayarında, onun istediği gibiydi. Daha önce denediğinde üzerine tam oturmuştu ve biçimli hatlarını zarif bir şekilde ortaya sermişti. Fakat annesinin lisedeyken maskeli baloda giydiği bu elbiseyi giymek, hala içine sinmiyordu. Kimsenin o elbiseyi hatırlamayacağını düşünüyordu fakat her zaman bir ihtimal vardı. O ihtimali düşünmek bile, utançtan yanaklarının kızarmasına neden oluyordu. Annesi Ellen'a yeni bir elbise almak istediğini söylediğinde annesi bunu israf olarak değerlendirmiş, kendi balo elbisesinin ona çok yakışacağı söyleyip yeni bir elbise almasına izin vermemişti. Lilith, Ellen'ın neden böyle yaptığını hiç anlamıyordu. Yeterince, -hatta fazlasıyla- paraları vardı. Hatta Ellen bir giydiğini bir daha giymezdi. Lilith'e gelince neden bu kadar cimrileşiyordu bu kadın? Lilith sıkılgan bir tavırla, annesinin mavi balo elbisesini giymek üzere, askısından çıkardı. Bu olay duyulursa, şehri terk etmek zorunda kalabileceğini düşündü.
Tüm hazırlıklar tamamlanınca odasının köşesinde duran büyük boy aynasına baktı. Maşa yaptırdığı kızıl saçları elbisesinin açık ve dekolteli yakasından beyaz tenine, ardından da bebek mavisi elbisesinin üzerine düşüyordu. Vücudunun dik durması için korsesinin bağcıklarını biraz daha sıktı. Aslında gerçekten güzel görünüyordu. Kırmızı rujunun fazla iddialı olduğunu düşündüğü için, gözlerini sadece rimel sürerek sade bırakmıştı. Aslında makyajı görünmeyecekti; tüm yüzünü kaplayan bir maske takıyordu. Maskesi, dudaklarındaki kırmızı ve gözlerindeki mavi boya ile elbisesiyle büyük bir uyum içerisindeydi. Derin bir nefes almaya çalıştı fakat sıkı korsesi buna pek izin vermiyordu. Parfümünü sıktı ve Blaze'e mesaj atmak üzere telefonunu eline aldı. O sırada annesi içeri girdi ve "Aman Tanrım! Benim minik Lilith'imin bir prensesten farkı yok. Sana neredeyse benim kadar güzel olabileceğini söylemiştim." diye cıvıldadı. Lilith gözlerini devirdi ve bilek hizasındaki beyaz dantel eldivenini çekiştirdi. "Senin kadar güzel olmak kimin haddine? Müsaade edersen yalnız kalmak istiyorum." Annesi bir şeyler söylemeye devam ediyordu fakat Lilith dinlemiyordu. Annesi homurdanmaya devam ederken Lilith tekrar telefonuna odaklandı ve Blaze'e bir mesaj attı.
"NEREDE KALDIN? ELLEN BENİ DELİ EDİYOR." Blaze sanki telefonu başında hazır bekliyormuş gibi, anında cevap vermişti.
"SİZİN EVİN ÖNÜNDEYİM BEBEK. HEYECANLA SENİ BEKLİYORUM. ; )"
Lilith'in kalbi hızlanmıştı. Günlerdir partiyi bekliyorlardı ve sonunda o an gelmişti. Beyazlı mavili minik el çantasının içine telefonunu ve cüzdanını yerleştirdi ve topuklularıyla eteğine basıp düşmemek için insanüstü bir dikkat göstererek merdivenlerden indi. Annesine ve babasına veda edip koşar adımlarla Blaze'in arabasına doğru koştu. Koltuğa oturur oturmaz iki kız heyecanla sohbet etmeye başladılar. Blaze gerçekten çok hoş olmuştu. Lilith kendini onun yanında biraz sönük hissettiyse de pek belli etmedi. İçinde küçük bir kıskançlık dalgasının gezindiğini hissetti fakat Blaze onun en yakın arkadaşıydı, onun güzel olması onu mutlu ederdi. Hammerstein Ballroom'a vardıklarında Lilith tüm yüzünü kaplayan maskesini yüzüne yerleştirdi. Arkadan bağlanabilecek bir lastiği veya ipi yoktu, parti boyunca sapından tutarak maskenin sabit durmasını sağlayacaktı Lilith. Kolunun parti sonunda feci ağrıyacağına emindi fakat kıyafetine en çok bu maske uymuştu. Fark edilmemeyi ve kıpkızıl saçlarının onu ele vermemesini umuyordu. İçeri girdiklerinde Lilith kendini birden çağ değiştirmiş gibi hissetti. Parlak sarı ışıklar, altın rengi duvar süslemelerinin üzerine vuruyor, geriden gelen klasik müzik, insan sesleriyle karışıp yüksek tavanlı salonun içinde kayboluyordu. Lilith, kendini büyüleyici ortama kaptırmıştı. O sırada Blaze, Lilith'in kolundan çekerek salonun karşı tarafındaki iki kıza doğru götürüyordu. Biri gösterişli siyah bir elbise giymişti ve kendinden emin duruşuyla etrafa müthiş bir öz güven dalgası yayıyordu. Baştan aşağı simsiyah giyinmiş olmasına rağmen resmen parlıyordu. Yanındaki ise üst kısmı tudor yeşili olan ve altlara doğru çeşitli işlemeler bulunan bir elbise giymişti. Asil ve havalı, diye düşündü. Eğer İngiltere'de olsalardı, Lilith kızı kraliyet ailesinden bile sanabilirdi. Blaze'e doğru "Bunlar da kim?" diye soracak oldu fakat sonradan aklına dank etti. Salona geldiklerinde Doris ve Joella ile buluşacaklardı. Bunu hatırlayınca yüzüne kocaman bir gülümseme yayıldı ve adımlarını hızlandırdı. Kızların yanına geldiklerinde neredeyse maskesini çıkarıp ne kadar güzel olduklarını haykıracaktı fakat son anda kendini durdurdu. Neden yarım bir maske almamıştı ki? Şimdi bütün gece bu ağır maskeyi taşıyacak ve havasızlıktan ölecekti. | |
| | | Blaze Bernharz princeton i. sınıf
Mesaj Sayısı : 38 Kayıt tarihi : 24/01/12
| Konu: Geri: smokin, drinkin, f*ckin ladies. Çarş. Ocak 25, 2012 7:47 pm | |
| Blaze, göz kapağına bulaşmış olan rimeli makyajını dağıtmadan silmeye çalışırken şimdiden bunaldığını hissediyordu. Elindeki yıpranmış ıslak mendili banyo mermerinin üzerine bırakıp kendine bir kez daha baktı Blaze. Güzeldi, tahmin ettiğinden daha fazla yakışmıştı elbisesi. Dizlerinin yaklaşık bir karış üzerinde, tenine yapışan dar bir elbiseydi. Koyu, mat lacivert rengi özellikle gözlerine uyum sağlaması için sevmişti. Parlak, mavi gözlerini her fırsatta ön planda tutmayı seviyordu Blaze. Vücudunda en sevdiği yeri gözleri olduğu için olsa gerek. Elbisesinin göğüs kısmını ayarlarken ince askılarını biraz daha kısalttı, böylece dekoltesi daha belirgin hale gelmişti. Hafif dalgalı hale getirdiği saçları bozulmasın diye sprey de sıktıktan sonra tamamen hazırım diye geçirdi aklından. Henüz giymediği topuklu, burnu kapalı, koyu gri ayakkabılarını yerden alarak odasına geri döndü usul adımlarla. Ayakkabılarını yere bıraktıktan sonra küçük ve zarif el çantasına gerekebilecek şeyleri yerleştirmeye koyuldu, sanki yer varmış gibi. Çevik bir hareketle parlatıcısını ayakkabısıyla uyumlu olan gri el çantasına koyarken, ayakkabılarını da tek hamleyle ayaklarına geçiriverdi. Zaten yeterince uzunken, yerden bir 5 santim daha yükselmek hoşuna gitmişti Blaze'in. Annesi sinsi adımlarla odasına doğru yaklaşırken sanki onu fark etmemiş gibi yapıyordu. ''Evet anne?'' diye mırıldandı Blaze arkası dönük bir halde. Bir yandan da odasının kaba dağınıklığını halletmeye çalışıyordu, aslında bunu onun dışında yapacak kişiler olmasına rağmen bir şeyleri kendisi halletmeyi seviyordu. Annesi kollarını bağdaş yaparak kapıya yaslandı ve birkaç saniye boyunca Blaze'i süzdü. ''Benim seçtiğim elbiseyi almamışsın.'' dedi sesinin tonundan küskün olduğu belli bir tavırla. Blaze: ''Evet, kendi istediğimi seçeyim dedim bir kere de.'' Blaze'in kuşkusuz en iyi olduğu şeylerden biri de bıyık altından laf sokmaktı, ki bu özelliğini çok iyi bilen annesi onunla laf dalaşına girmek istemiyordu. Annesi cevap vermeden basit bir tebessümle odasından ayrılmıştı. Blaze de yavaş yavaş terlemeye başladığını fark ederek odasını toplama işine gerek olmadığına karar verdi. Makyaj masasının üzerindeki siyah ve tüylü maskesini son anda fark ederek eliyle kavradı. Çantasını da alarak temkinli adımlarla merdivenlerden inmeye başladı. Annesi mutfakta bir şeylerle uğraşırken, bir şey demeden evden çıkmak için harekete geçti. Annesinin ona seslenmek üzere olduğunu fark etti. Blaze içten içe eğlenirken alaycı bir sesle: ''Merak etme anne, bu gece de kimseyle yatmayacağım.'' Öyle de olacaktı, ama eğlenmek konusunda aynı şeyi söyleyemezdi Blaze, çünkü bu gece çok eğlenecekti.
Oldukça mütevazi arabasıyla Lilith'in evine doğru ilerlerken uzun, ince parmakları radyonun düğmesine temas etti. Kafasının radyoyu takip edemeyecek kadar dolu olduğunun farkına vararak radyoyu kapattı. Zaten, Lilith'lerin evlerinin önüne gelmişti. Arabayı durdurarak sokağın karşısında beklemeye başladı. Arabayı çekmelerinden önce Lilith'in gelmesini umuyordu. Yan koltuktaki maskesini eline alarak parmaklarını tüylerin üzerinde gezdirdi. Ne kadar da ihtişamlıydı. Mavi gözleri boşluğa odaklanmışken kaportanın üzerinde titreyen telefonuyla irkildi. Maskesini tekrar koltuğa, çantasının yanına bırakarak telefonunu eline aldı ve Lilith'in mesajına cevap verdi. Birkaç dakika sonra evin önünde görünen Lilith hızlı adımlarla arabanın yanına geldi. Blaze'in yanına oturur oturmaz arabadaki sessizlik bir anda kaybolmuştu. Bitmek bilmeyen sohbetleri ve dedikoduları konuşmaya şimdiden başlamışlardı iki kız. Lilith'in giydiği elbise tüm doğal güzelliğini ortaya çıkarmıştı. Blaze ona hayrandı, ne kadar da temiz ve iyi biriydi. Masumiyetini kaybetmemişti. Lilith, Blaze'in hayatının sonuna kadar sahip olmayı istediği biriydi, eh kim hayatını güzelleştiren birini yanında istemez ki zaten? Aarabadan inip Hammerstein Ballroom'a doğru ilerlerken iki kız da maskelerini takmışlardı. İçeri girer girmez şimdiden salonun ne kadar kalabalık olduğu gözden kaçmıyordu. Bu çevreden birinin bile partiyi kaçırmayacağına ne şüphe. Blaze, sütyeninin kopçasının batmasına aldırış etmemeye çalışarak etrafı gözlemliyordu. Maske takan herkes buraya girebilir gibiydi, kimseyi ayırt edemiyordu genç kız. Blaze, Lilith'e dönerek birilerini tanıyıp tanıyamadığını soracakken karşıda olan Sidonia ve Joella'yı fark etti.
Blaze ve Lilith, Sidonia ile Joella'nın yanına gittikleri an kahkahalar kopmaya başlamıştı. Lilith garsonun tepsisinden bir tane daha içki kokteyli alırken Blaze kahkayla ''Yavaş ol, tüm gece kusmak istemezsin!'' dedi. Lilith ise aldırış etmişe benzemiyordu. Blaze insanları gözlemlemeye başlarken dikkatini çeken dekorasyon teması hoşuna gitmişti. Abartılıydı belki; ama NY partisine ihtişam ve gösterişten başka ne yakışabilirdi ki. Tavandan aşağı düşecekmişçesine sarkan avizeler gözlerini almıştı Blaze'in, altın rengi işlemeler ve süslemeler yetmiyormuş gibi. Süslü ve desenli duvar kağıtları parti için özellikle seçilmiş gibiydi. Salona eşit ve simetrik olarak dağıtılmış içki sehpaları bile yoğun taş işlemeleriyle doluydu. Blaze, bir an delicesine etrafa baktığını fark ettikten sonra kendine gelmeye çalıştı ve sonda kalan içkisini de fondip yaparak yeni bir tane aldı. Parti henüz tam kıvamına kavuşmamıştı, belirli insan toplulukları kendi aralarında eğleniyordu sadece. Ortada koşuşturup garsonlar ise zengin züppelerin onlarla uğraşmalarına katlanmak zorunda kalıyordu. Henüz ne bir olay, ne de bir taşkınlık yaşanmıştı. Blaze dudaklarını usulca içki bardağına değdirerek içkisinden ufak bir yudum alarak kuruyan ağzını ıslattı. Parti henüz tam olarak başlamamış olabilirdi ama bu sevişken çiftlerin, ya da çift olmayan ikililerin salonun kuytu köşelerinde ya da orta yerinde yiyişmelerine engel değildi. Blaze ise kendini asla bu kadar küçük düşürmeyecekti, düşürecek olsa bile fena halde sarhoş olmaya ihtiyacı vardı. Belki de tabularını yıkıp bu gece alışılmadık şeyler de yapabilirdi. Hiçbir şey yapmayacak bile olsa Sidonia'nın onu bir şeyler için gaza getireceğinden emindi. Elindeki bardağı sertçe masaya bırakarak ''Sadece içki içmekle eğlenemeyiz kızlar, hadi ama sıkıcı mısınız nesiniz?'' diye şikayetlerine başladı. Jo, ''İstediğini, istediğin şekilde öpebilirsin Sidonia. Git ve biriyle french yap, istediğini yap.'' dedi cüretkar ve kışkırtıcı ses tonuyla. Sidonia hemen gaza gelmiş gibiydi. ''Eğer şu karşıdakini öpersem 100 dolarını alırım Jo.'' Sidonia, Jo'nun iddiayı kabul edip etmesini beklemeden rahat bir şekilde çocuğa doğru ilerlemeye başladı. ''Hiç değilse öpmek için iyi bir tercih yaptı.'' diye mırıldandı Blaze. ''Hah, 100 dolarımı alamayacak.'' | |
| | | Sidonia Doris Blecher cornell i. sınıf
Mesaj Sayısı : 28 Kayıt tarihi : 18/01/12 Nerden : samet
| Konu: Geri: smokin, drinkin, f*ckin ladies. Perş. Ocak 26, 2012 2:32 pm | |
| Karşıdan yaklaşan kızları anında tanımıştı Sidonia. Yüzünde onların gelişinden dolayı oluşan gülümsemeyi yerleştirmişti, iki kız yanlarına vardığında birden dördü birden kahkaha atmaya başlamışlardı sebepsiz yere. Lily, her zamanki gibi fark ediliyordu kızıl saçlarıyla. Ayrıca maşa yaptırmıştı, bu da onu daha ilgi çekici kılıyordu. Elbisesinin renginden bahsetmeye bile gerek yoktu, bebek mavisinin Lily'i açtığı ve daha seksi bir görünüm kıldığı ortadaydı. Hem de victorian tarzında seksi olmak imkansıza yakın bir şeyken. Blaze ise, ondan bahsetmeye bile gerek yoktu. Genelde pek belli etmese de şu anda içlerinde en yaramaz olanı oydu. Gururluydu, fakat içinden neler geçirdiğini Sidonia biliyordu. Kızların geldiğine memnun olmuştu Sidonia. Yoksa Jo'yla tek başına eğlenmek oldukça zor olurdu ikisi için de. Ayrıca, partide Nora ve Mona'yı görememişlerdi. Muhtemelen iki kız da o anda zevkin doruklarındaydılar. Sidonia da partiden "zevk" almak istiyordu fakat tek başına hiçbir şey yapamazdı. Ayrıca durup dururken de kendi kimliğini açık etmesine gerek yoktu. Ah, bir de bu vardı. Kimliği açığa çıktığı anda şehirde adı hakkında kötü dedikodular çıkacaktı. Başta elbisesinin rüküşlüğü, sonra erkeklere olan düşkünlüğü. Bir süre daha beklemeye karar verdi, bu sırada çevreyi ve arkadaşlarını inceleyebilirdi. Şehirde Lily'den başka kızıl tanımamasına rağmen bir tane daha kızıl gördü. Muhtemelen peruktu ve hedef şaşırtmak için kullanılmıştı. Gecenin ilerleyen zamanlarında o peruğu çekmek ve kızın asıl saç rengini görmek istiyordu. Henüz partiye ısınamamıştı, çünkü ısınacak bir harekette bulunmamıştı. Kırmızı şarabından bir yudum daha aldıktan sonra tamamen kırmızı giyinmiş birini gördü az ötede. Tek kelimeyle, çarpıcı olmuştu. Belki biraz rüküş, hatta Sidonia'dan bile daha rüküş ama yine de ilgi çekici. Beğendiğini belli edercesine kafasını salladıktan sonra masanın üzerinde duran ve kime ait olduğu belli olmayan içkiyi kafasına dikti. Gerçekten çok bunalmıştı, dönemin ilk partisiydi bu çok daha eğlenceli olması gerekiyordu. Bütün gün burada oturup kız dedikoduları yapacak değildi. Dışarıya açılmak istiyordu, içtiği bir bardak alkol kendisinden geçmesine yetmişti. Gerçi o çoğu zaman kendisinden geçmiş bir şekilde davranırdı. Elindeki boş bardağı iki yana salladı ve gözünün önünde öpüşen çiftlere dikti mavi gözlerini. Bir süre onları izledikten sonra bardağı masaya ses çıkartmasını sağlayacak şekilde koydu. ''Sadece içki içmekle eğlenemeyiz kızlar, hadi ama sıkıcı mısınız nesiniz?'' Tam olarak içini dökmüştü, bu sırada tam karşıda maskesi o tatlı burnunu gizlemeye yetmemiş sarışın bir yakışıklıyı kesiyordu. Bunu muhtemelen fark eden Jo umursamaz, bir o kadar da gaza getiren bir ses tonuyla ''İstediğini, istediğin şekilde öpebilirsin Sidonia. Git ve biriyle french yap, istediğini yap.'' diyince beyninde şimşekler çaktı. Hem biraz eğlenip, hem de para kazanabilirdi. Sidonia yüzüne sinsi gülümsemesini yerleştirdi ve direk gözlerini Blaze'e döndürdü. Gecenin ilerleyen saatlerinde Blaze için de bir planı vardı. Blaze'i buradan seks yapmadan göndermeyecekti. ''Eğer şu karşıdakini öpersem 100 dolarını alırım Jo.'' dedi ve sert adımlarla çocuğa doğru ilerlemeye başladı. Kızların hala arkasından konuştuğunu duyabiliyordu ama onlara aldırış etmedi. Çocuk, uzaktan gerçekten yakışıklı görünüyordu en azından fizik olarak. Sidonia böyle bir varlığı daha önce nasıl keşfedemediğine inanamıyordu. Çocuğu gidip bir an önce öpmek istiyordu. Bunu kimliğini gizleyerek yapacak olması ise işin en eğlenceli yanı olacaktı. Herkes Sidonia Blecher'ı öpmek isteyebilirdi ancak herkes kimliğini bilmediği bir kızı öpemezdi. Arkadaşıyla konuşan çocuğu görüp yanına gitti ve onların konuşmasına katılmak istercesine lafı ele aldı.
''Ah parti mükemmel ama çok bunaldım. Bu arada, gömlek güzelmiş.''
Çocuğun gömleğinin yakalarında gezdirdi ellerini. O sırada çocuğun yanındaki diğer esmer çocuk da kıkırdadı, sarışın olana birkaç hareket yaptıktan sonra ikisini yalnız bıraktı. Sidonia gülümsüyordu, yavaş yavaş hedefine doğru ilerliyordu. İşin en keyifli yanı, hem kendisinin eğleniyor olması hem de arkadaşlarının eğleniyor olmasıydı. Ayrıca Jo'dan temiz bir yüz dolar kapmanın hazzını da tadacaktı. Ama önce, çocuğun az önce yediği şeylerin tadına çocuğun dudaklarından bakmalıydı. Bir süre ellerini çocuğun yakalarında gezdirdikten sonra çocuğun kısa sarı saçlarını avuçları içine aldı. Çocuk kendini geri çekince öksürdü ve muhabbete yeniden başlamaya karar verdi. ''Ben Doris.'' dedi elini uzatıp. Sidonia adını vermek istememişti çünkü kimliğinin bir süre daha gizli kalmasını istiyordu. Ayrıca Roxie'nin ajanları her yerdeydi, her an ona haber uçabilirdi. Doris adından da nefret ediyordu, bundan önce hiç kullanmamıştı. Babasının yaptığı her şeyden nefret ettiği için, babasının koyduğu isimden de nefret ediyordu doğal olarak. "Lui." dedi çocuk soğuk bir tavırla. Sidonia çocuğu orada öylece öpebilirdi, hem iddiayı da kazanmış olurdu. Ama madem Lui Sidonia'yla oynamak istiyordu, Sidonia da ona istediğini verecekti. Lui'nin mavi gözlerine baktı, kendisininkilerden bir ton koyuydu. Bir sohbet başlatmak istiyordu ama böyle giderse çocuk ancak partinin sonunda Sidonia'yı takacaktı. Kız sinirlendiğini belli ederek derin bir nefes verdi. Tam karşılarındaki sevişen çiftleri işaret etti. ''Ah, bazıları ne kadar eğleniyorlar. Oysa ben partinin başından beri sap gibi oturuyorum.'' dedi, ardından gözlerini kırpıştırdı. Çocuk aynı soğuk sesle konuşmasına devam etti. "Özendiğim en son kişiler onlar." Sidonia delirmek üzereydi, siyah saçlarını geriye attı. Belki de onu itici kılan, siyah rujuydu. Belki de çocuk, suratının ve dudaklarının siyaha bürünmesini istemiyordu. Sağ elini hafifçe kaldırdı ve yanına gelen görevlinin kulağına eğildi ve fısıldayarak bir bardak bira ve bir peçete istedi. Belki bira, bu baloya göre fazla uygunsuz kaçacaktı fakat Sidonia o an o kadar öfkelenmişti ki, hemen içip kendinden geçmek istiyordu. Arkasını döndü, ona kahkaha atarak bakan üç kızı gördü. Lily dalgasına üzgün bir surat ifadesiyle dudaklarını büzmüştü, Blaze dilini sağa sola sallayarak kahkaha atıyordu, Jo ise elindeki yüz doları yana doğru sallayarak dil çıkarıyordu. Sidonia onlara bakınca gülümsedi ve birden daha fazla gaza geldi. Arkasını döndü ve çocuğu kendine doğru çekti. Lui geri çekilmeye çalışıyordu fakat Sidonia çocuğu öylesine istiyordu ki gitmesine izin vermiyordu. O sırada garson peçeteyi ve birayı getirmişti, Sidonia sol eliyle peçeteyi aldı ve dudaklarındaki siyah ruju sildi. ''Şimdi oldu mu hayatım?'' dedi ve çocuğu daha fazla kendine çekti. Sidonia daha fazla oyun oynamak istemiyordu, tek istediği çocuktu. Masanın üzerinde duran birayı aldı ve bardağın çeyreği kadar içtikten sonra Lui'ye sarıldı. Sadece öpmesi gerekiyordu, herkesin içinde sevişmesine gerek yoktu. Sevişse de, öpüşse de Jo'dan yüz dolar alacaktı hiçbir şey fark etmeyecekti. Fakat Lui'nin umursamaz tavrı, Sidonia'yı kendinden geçirmişti. Lui'nin gömleğinin ilk düğmesini açtı ve ardından kendine hakim olamayıp direk çocuğun dudaklarına yapışmaya çalıştı. Ama çocuk kendini öyle bir geri çekti ki Sidonia sendeledi. Şu anda olduğundan daha fazla rezil olmamıştı hiçbir zaman. Arkadaşlarına döndü, onlar da yarı şaşkın bir şekilde gülüyorlardı. Ayrıca muhtemelen etrafta Roxie'nin ajanları vardı. Rezil olmuştu. Çocuğu kolundan tuttu ve kenara çekti. ''Ben Sidonia Blecher ve beni öpmeyecek erkek daha doğmadı.'' dedi umursamaz bir tavır takınmaya çalışarak. Çocuğun gözleri büyümüştü, muhtemelen kızı tanımıştı. Sidonia tatmin olmuştu, çocuğa iki kaşını kaldırarak baktı ve dudaklarını uzattı. Lui, bu sefer reddetmemişti o da Sidonia'yı öptü. Sidonia nedense bu öpüşmeden hiç haz almamıştı, o kadar istemişti ve sonunda elde etmişti fakat içi hiç huzurlu değildi. Lui'yi öptükten sonra kendine çekti. ''Kimliğimi senin ve karşıda duran üçlünün dışında bir kişi daha öğrenirse senden bilirim ve asıl o zaman benden korkman gerekir, ucuz şey.'' Vücudunu dikleştirdikten sonra arkadaşlarının yanına gitti. Onlar hala kıkırdıyorlardı, tanrım gerçekten de Sidonia rezil olmuştu. Kimse onu öpmeyi reddetmemişti şu ana kadar. Jo'nun yüz dolarını bile istemiyordu ki, zaten kız vermeye niyetli gibi görünmüyordu. Sessizce üç kızın arkasına geçti, bu Sidonia'nın partisi olmalıydı ölümü değil. Bir şekilde bu durumdan kurtulması gerekiyordu. Belki sonradan Lui yanlarına gelip özür dilerdi ve kızı tuvalete götürüp çırılçıplak bırakırdı. Ama şu anda, huzurlu değildi. Ve sıradaki kişinin kim olacağını merak ediyordu. Jo'nun, Lily'nin veya Blaze'in de hünerlerini (!) görmek onu daha çok tatmin edecekti. | |
| | | Joella E. Leander nyu i. sınıf
Mesaj Sayısı : 61 Kayıt tarihi : 16/01/12
| Konu: Geri: smokin, drinkin, f*ckin ladies. Perş. Ocak 26, 2012 4:41 pm | |
| Kalabalık ortamda bile fark edilen elbisesiyle onlara doğru ilerleyen kızı fark etti ilk önce, koyu mavi elbisesi hafif dalgalı saçlarıyla o kadar kusursuzdu ki. Birkaç saniye sonra maskesinin altındaki, nerede görse tanıyacağı buz mavisi gözleri görünce çehresindeki tebessüm genişledi. Blaze buradaysa kuşkusuz Lilith de buralarda olmalıydı, gözleri birkaç saniye kalabalıkta dolaştı. Ardından Blaze'in biraz arkasında ki Lilih'i görünce kaşları biraz daha havaya kalktı. Açık mavi elbisesi, dalgalı yaptığı kızıl saçlarıyla Lilith her zamanki gibi kusursuzdu, birkaç kişi kim olduklarını anlamak için bakışlarını onlara dikince sırıttı. Büyük ihtimalle çoğunun kim olduğunu belli edecek özellikleri vardı, Lilith'in kızıl saçları gibi. Elindeki içki bardağını parmaklarının arasında döndürürken gözleri Nora ve Mona'yı arıyordu, arada bir sarışın birisini görünce Nava'yı gördüğünü düşünüp heyecanlasa da hiçbiri o değildi. Mesela bunun beli çok kalındı, diğerinin saçları onun ki kadar parlak değildi. Dikkatini dağıtan Sidonia'nın söylenmeleri oldu, elinde sonunda 'eğlenmek' için onları zorlayacağı belliydi. Tabii onun eğlence kavramının ne olduğunu kuşkulamak gereksizdi, gözlerini devirerek gözlerini ona dikti. ''İstediğini, istediğin şekilde öpebilirsin Sidonia. Git ve biriyle french yap, istediğini yap.'' Aslında sinirini arkadaşından çıkarmak gibi bir fikri yoktu. Ama son anda sesine kışkırtıcı bir ton eklemeyi başarmıştı. Sid her zamanki gibi bunun devamını getirecekti, daha şimdiden çehresinde oluşan memnun ifadeyi görebiliyordu. Sid'in sesini bir kez daha duyduğunda bakışlarını onun baktığı tarafa çevirdi, sarışın, uzun boylu çocuğu gördüğünde onaylarcasına başını salladı. En azından düşündüğü gibi Latince sınıfındaki şişko çocuk değildi, hem maskenin ardındaki yüzü üçü de merak ediyordu.
Sidonia çocuğa doğru ilerlerken, bakışlarını ondan ayırmadı. "Hah, 100 dolarımı alamayacak.'' Sarı saçlarını arkasına doğru iterken suratındaki sırıtma büyümüştü. İçkisinden bir yudum daha aldı. "Cidden gömleğini mi açıyor?" Sidonia'nın elleri çocuğun gömleğinin yakasında gezinirken gülmesine engel olamadı, her zamanki gibi hızlı bir başlangıçtı, belki biraz fazla hızlı. Sidonia çocuğun saçlarını kavrarken gözlerini kıstı, tek istediği çocuğu öpmesiydi, onunla yatması değil. Çocuğun elini Sidonia'ya uzattığını gördü, dudaklarının hareket ettiğini görsede ne söyleceğini anlayamacakları kadar uzaktalardı. En sonunda içkisinin son damlasını da bitirince onu yanlarından geçen garsonun tepsisine bıraktı .Aynı anda Sidonia'nın da başka bir garsonun kulağına eğilip bir şeyler fısıldadığını gördü. Siyah çantasından çıkardığı yüz doları ince parmaklarıyşa kavrarken Sidonia'ya kendisini fark ettirmek için çabaladı, çok çabalamasına gerek kalmamıştı kız arkasını dönüp ona baktığında elindeki yüz doları sallayarak kahkaha atıyordu. Genelde bu Manhattan'da görülen bir olay değildi, şu ana kadar Sidonia'nın birisini öpmek isteyip reddedildiğini hiç görmemişti, genelde o reddeden taraf olurdu. Anlaşılan Sidonia'da aynı şeyi düşünüyordu çünkü yüzü sinirle kasılmıştı, aslında Sidonia'yı sinirlendirmek oldukça kolaydı ama bu seferkinin içine hırsta girdiğinden daha da beter hal almıştı. Etrafındaki insanların onlara baktığını fark edince parayı tekrar çantasının içine tıktı. Başını kaldırdığında Sid'in dudaklarındaki siyah ruju sildiğini gördü. "Lanet olsun. Makyajını rezil etti." Memnuniyetsiz bir şekilde suratını buruşturdu.
Sıkılmış bir şekilde parmaklarıyla ritim tutarken geçen bir garsondan bir bardak daha içki kaptı. Öpüşme işinin bu kadar uzun süreceğini tahmin etmemişti, Sidonia ve çocuğun oyunlarını izlemekten sıkılıp gözlerini etrafta gezdirip tanıdık bir yüz aradı. Ta ki Blaze onu dürtene kadar, onun batığı tarafa döndüğünde Sidonia'nın çocukla öpüştüğünü fark etti. Eh, sonunda harekete geçebilmişlerdi demek ki. Tam iddiayı kaybettiği için söylenmeye başlayacakken çocuğun Sid'den uzaklaştığını gördü. Şaşkınlık nidası beklediğinden gürültülü olmuştu, birkaç kişi onlara dönse de aldırmadı. İçki şişesini Lilith'e verip ikilinin yanına gitmeye hazırlanırken onların bir kez daha öpüştüklerini görünce vazgeçti. Bunun yerine ölçercesine çocuğa baktı, şimdi kim olduğunu daha da merak ediyordu. Sidonia yanlarına geldiğinde kendini sırıtmaktan alıkoyamadı. "Cidden, seni reddetti ha?" Dudak büktü. Sid büyük ihtimalle bu konu hakkında konuşmak istemiyordu. Kızın mavi gözleri kısılıp onunkilere dikilince kaşlarını havaya kaldırdı. "Hayır, ben değil. Lilith." Cümlesini bitirir bitirmez kızın elindeki içkiyi alıp en yakındaki erkeğe doğru hafifçe iteledi onu. Sonra yüzünde memnun bir ifadeyle Blaze'e döndü. "Sende, hemen." Onu itmek için hamle etmedi, Blaze zaten bunu bekliyordu. | |
| | | | smokin, drinkin, f*ckin ladies. | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |