Brian Walters
Mesaj Sayısı : 2 Kayıt tarihi : 04/05/13
| Konu: Brian C.tesi Mayıs 04, 2013 9:17 am | |
| Yetişkinler için; Ad-Soyad: Brian Walters İstediği Meslek: Bad Romance Sahibi [Aşağıda dükkan ile ilgili ayrıntıları açıklayacağım.] Örnek RPG: - Spoiler:
"Doğu kanadının koruması sağlandı efendim, batı kanadında ise Yüzbaşı Jeremiah'a ihtiyacımız var." Endişeli ve aynı zamanda sakin olmayı başaran ince ses kulaklarına ulaşmıyordu. Düşünceleri bir sis gibi dağılırken tekrar gerçek dünyaya döndü. Siyah ve asla şekil bulmayan, dağınık saçlarıyla birbirlerini tamamlayan derin, okyanus mavisi gözlere sahipti. "Efendim?" Hızla bir araya gelen düşünceler beyninde birleşiyordu, ne yapıyordu burada? Savaş, evet savaşmalıydı. "Yüzbaşı Jeremiah benim emrim ile uçuş ekibinin eksiklerini gidermekte. Yüzbaşı Jeremiah'ın batı kanadına geçiş yapacağından şüphen olmasın General Clovis." Clovis anladığını ifade ederek majestelerinin göz teması ile iznini alarak odadan çıktı.
Karanlığın içinde kaybolan tebessümü ile duvara yaslanan yapılı adam sakin ve bir o kadar da öldürücü bir ses ile konuştu. "Fazla kararlısın Brian, eski zamanları mı hatırladın?" Gölgelerin içinden çıkan yüzündeki yakışıklılık pek az erkeğe bahşedilmişti. Yüzündeki alaycı gülümseme ise sadece ona özeldi, tanıdığı eski bir arkadaş gibi. "Bana eski zamanları hatırlamadan geçen bir anını söyle Dean." Alaycı ve onaylayan bir kahkaha atarken adımları büyük odada yankılanıyordu. Kahkaha attıracak kadar eğlenceli bir geçmişleri yoktu, kahkaha attıracak kadar zor bir geçmişleri vardı, birlikte yaşadıkları. "Eski anılar... Beni her zaman geçmişe götürüyor, ama bu şu an bir işe yaramaz. Yanılıyor muyum, eski dostum?" Sesindeki özlem ve acı her şeyi özetliyordu, tüm hayatlarını, ortak yaşadıkları acıları. "Hayır, işe yaramaz. Bunun sebebini zaten biliyorsun." Sesi en az Dean'in sesi kadar sakin ve öldürücü bir tondaydı. Birbirlerine benzemeleri sadece aynı acıları paylaştıklarının kanıtıydı, taşlaşmış iki kalp. "Çünkü son savaşa hazırlanıyoruz ve sen bu dünyaya kusursuz barışı getirmek istiyorsun. Bunun imkansız olduğunu bilerek bu kadar çabalamak... Beni üzüyorsun dostum." Yüzündeki ifade alaycı mıydı, yoksa gerçekten üzüntülü mü? Kim bilirdi, o değişik bir karaktere sahipti. Etraflarını saran kasvetli ortamın kaynağı vahşetti, sözlük anlamı ile savaştı. "Bu konu da yanıldığını belirtmek isterim, bu dünyaya kusursuz barışı getireceğim. Önce bu dünyayı yok edeceğim ve yeni baştan yaratacağım. Biri bunu yapmalı, hayır, bunu sadece ben yapabilirim." Yüzündeki duygulardan arınmış ifade onu tehlikeli kılıyordu, bunu seviyordu. Hayır, aslında kendinden nefret ediyordu. Yaptıklarından da öyle. "Tam da senden beklediğim tavır Brian, işte bu yüzden dünyayı değiştireceğine inanıyorum." Yüzüne yayılmakta olan gülümsemeyi zevkle hissetti, hayır, bu gülümseme değildi. İstese bile gülümseyemezdi. Yüzündeki tek ifade şaşkınlıktı, ona yürekten inanan birileri vardı. Buna ihtiyacı vardı belki de, en büyük düşmanlarını yok ederken. "Bunun için babamı ve ağabeyimi meşe ağacından yapılma kazıktan geçirmeliyim, gerçekten bu kadar emin misin?" Kendine has bir alaycı tavırla yönelttiği sorusu sorulmaya bile değmezdi, onları öldürecekti. İçinde en ufak bir kin veya nefret olmadan, sadece amaçları için canlarını duygusuzca söküp alacaktı onlardan ansızın. Dean'in alaycı kahkahası odada yankılanırken arkadaşının, tek arkadaşının bu tavrına kendisi bile inanamayarak gülümsedi. Gülümsemesini yüzünden atamaması ise başka garip bir durumdu. Dean'in sorgulayan bakışları altında kalırken oturduğu koltuğa biraz daha yaslandı. "Bu işe başladığımız zamanları hatırlıyorum sadece." Dean'in yüzüne nadir yayılan bir ifade ile şaşırmıştı, eskileri hatırlamak belki de bu savaş öncesi onlara gelebilecek en iyi şeydi.
2012 "Sen ve ben! Teke tek bir mücadele!" Karşısında ukalaca sırıtan, altın sarısı saçlara ve derin mavi gözlere sahip olan adam kendinden emin ve rahat görünüyordu. Ordusunun yarısının katledilmesi ona hiçbir endişe vermemişti, karşısındaki ordunun başında olan ve kimliğini açığa çıkarmayan maskeli adamdan korkmadığı gibi. "Ne dediğinin farkında bile değilsin. Ben bir kökenim, maskeli çocuk! Annenin arkasına sığınman gerekir!" Alaycı tavrını eksik etmeksizin etrafında yavaş ve tehditkar adımlar atarken göz temasını bozmamaya dikkat ediyordu. "Sorun güçlü olman da değil. Sorun, beni yenemeyecek kadar aptal olman." Öfkesini dizginleyemeyerek karakterini bir kez daha açığa çıkaran Arthur saldırmaktan başka bir şey düşünmüyordu. İşaret vermesine bile gerek yoktu, plan hazırdı.
Acı içinde yere yığılırken maskeli adam yavaşça elinde tuttuğu parlayan tılsımla ona doğru yaklaştı. Cadıların yerleştirdiği özel büyülü tılsımlardan korunmasını sağlayan tılsım Arthur'a etki etmiyordu, ki bu oldukça eğlenceli bir durumdu. Kısıtlı derece de hareket ederken acınası ve bir o kadar da aptal görünüyordu. Onu acı içinde seyretmek zevkten başka bir şey vermiyordu maskeli adama, Brian'a. "Seni şimdi öldürmeyeceğim." Ceketinin cebinde bulunan beyaz meşe ağacından yontulmuş bir kazık çıkardı, ölüme bir o kadar yakınken korku hissetmemesi mümkün değildi, Arthur'un bile. "Henüz işime yarayabilirsin, sen kullanılabilir bir piyonsun Arthur. Bir piyondan bile daha aşağılıksın, bu yüzden seni hayatta bırakıyorum. Şimdilik." Şok içinde faltaşı gibi açılan gözleri ve hala hareket etmek gibi boş çabalar için kullandığı bedeni kendisi gibi zavallı gözüküyordu. "Kimsin sen?" Maskenin altından yayılan bir kahkaha sadece tehditkarlığını dışa vuruyordu, ne bir duygu, ne de bir hissi. "Bana Zero diyebilirsin. Adamlarım ise Adaletin Savaşçılarıdır, yaratacağım yeni dünya da sen ve baban sadece bir basamak olacaksınız."
Günümüz [2015] "Demek ağabeyin ile savaş alanındaki ilk karşılaşman, güzel bir anı. Ölümsüz hayatımızda yaşamadığımız kadar olayı sadece üç yıl da yaşadığımıza inanasım gelmiyor." Gerçekten, ne yaşanmıştı ki bu kadar yoğun, bu kadar acı verici? Yaşananları ve hüznü hatırlamak kalbini belki de bin parçaya ayırıyordu, önemli değildi. Bu plan için kalbine ihtiyacı yoktu, tam tersi. Ondan kurtulmalıydı. "Bahsettiğin üç sene boyunca kız kardeşimi görmedim, onu benden aldılar. Bunu en iyi sen biliyorsun Dean." Ağıza alınmayan duygular ve ima edilen kelimeler havada asılı kalmıştı. Dean'in acısını dile getirmesine gerek yoktu. "Bu yüzden bugün o savaş alanına çıkacağım ve onların kıçlarını tekmeleyeceğim." Dean'in kendine has savaş naralarından hoşnut olan Brian neredeyse oraya gelmişti, neredeyse sona ulaşmıştı.
[align=center]* * *[/align]
Boş odaya hakim sessizlik yapılı ve sert bir adamı endişe de bırakabilirdi, ama neyin sessizliği? Ölümün mü, yoksa kaybetmenin mi? Karşısındaki büyük televizyon ekranındaki görüntü aniden gelirken korkusu doğrulanmış oldu. Nefes almaya bile ihtiyacı yoktu fakat nefesini tuttuğunu yeni fark ediyordu. "Merhaba baba." Ekrandaki maskenin arkasından çıkan yüzde bir gülümseme vardı, kulaklarına kadar yayılan fakat içinde iyilik barındırmayan bir gülümseme. "Zero!" Şaşkınlığı ile birlikte bir kez daha nefesini tutarken bu kez bunu fark edememişti bile. Öz oğlu aslında Zero idi. "Artık bu isme ihtiyacım yok baba. Ben, Walters ailesinin soylu prensi Brian. Winghtem krallığının Veliaht Prensi Arthur'u öldürerek bu krallık üzerindeki kontrolümü ilan ediyorum, askerlerin bir bir katledildi. Ordundan eser kalmadı, Adaletin Savaşçıları kazandı. Sen ise oğlunun ölümünü izleyerek cezalandırılacaksın. Ölümsüz yaşamın boyunca bunun acısını çekerek zindanlarda çürüyeceksin." Elinde bulunan meşe ağacından yontulma kazığı kavrarken parmaklarının üzerindeki beyazlıklar kırmızıya dönüşüyordu, kanın rengine. "Oğluna söylemek istediğin son sözler nedir?" Yüzünden akan terler ile birlikte konuşamaz hale gelirken o kadar acınası görünüyordu ki, o bunu hak ediyordu. Acınası hallere düşmeyi hak edecek kadar aşağılık. "Yapma! Lütfen." Ağzından çıkan tek kelimeler bunlar olmuştu, iki acınası kelime daha. Mide bulandırıcı. "Hakkını doldurdun. Bunun için üzgünüm, ve bunun için."
Henüz olayların akışını kavrayamadan Arthur'un kalbinden geçirilen kazık vücudunun yanmasına sebep oluyordu. Aynı zaman da kendi vücudunun da. Kalbinin üzerindeki acı onu uyarırcasına sızlıyordu, vücuduna yayılan uyuşukluk hissi. Kralın kalbine giren bir kazık hissi gibi. "Nasıl?" Hırıltılı ve son anlarını yaşayan bir ihtiyar sesi ile konuşuyordu, bir acınasılık daha. "Bu sadece bir video kaydı. Arthur'u dakikalar önce öldürdüm. Senin ölmenin sebebi ise seni öldürmeyeceğim düşüncesine kapılmış olman. Elimdeki üçüncü kazık için bir düşmanımın daha olmaması çok yazık. Cehennemde yanın, bir gün size ben de katılacağım baba."
[align=center]* * *[/align]
"Hey, majestelerini öldüren şu kaçak prensi duydun mu?" Kulaktan kulağa dolaşan dedikodular havaya sadece bir gerginlik yayıyordu, ölüm gerginliği. "Aynı zaman da kendilerine Adalet Savaşçıları diyen grubun başındaki Zero imiş." Halkın arasındaki endişe ve korku elle tutulacak düzeydeyken ana yola giren kraliyet aracı ile birlikte son sözler de söylendi. "Diğer ülkelerle şiddet uygulayarak siyaset yapıyormuş, sınırlarımız şimdiden zorbalıkla genişlemiş."
Ana yola giren kraliyet arabasının ihtişamı göz alıcıydı, en büyük etkisi ise içinde bulunan kişinin halka korku ile hükmetmesiydi. Anons edilen ses ile birlikte herkesin içinden geçen korku dalgası daha da fazla artmıştı. "Winghtem Krallığının 99. Kralı, Walters hanedanından Brian!" Dalga dalga yayılan korku ve dehşet halkı susmaya zorluyordu, ya da hayatlarını sevmeye. Kusursuz bir barış, kastettiği şey bu muydu? Uzaktan yakından alakası yoktu. "Adaletin Şovalyeleri'nin idamı için her şey hazır! Lütfen herkes meydanda toplansın!" Özellikle de buraya kadar ona eşlik eden adamlarını sattıktan sonra, krallığın başına geçtiğinde ilk işi otoritesini konuşturarak Adaletin Savaşçılarını idama mahkum etmekti. Peki ya amacı neydi? Kendinden nefret edilmesi mi? Evet, kesinlikle öyleydi, herkes ondan nefret ediyordu. Dünyanın nefret odağı.
Kraliyet arabasının rotasının önünde duran bir engel, güneşin önünde parlayan bir karanlık. Maskesi ile herkese dehşet ve anlamsız bir sevinç katan kişi. Hızla harekete geçen ve muhafızları bir kağıt parçasıymış gibi savuran adam. Önüne gelen herkesi aşabilecek güçteki kişi ve belinden çektiği meşe ağacından yontulma kazığı krala dayayacak cesaretteki adam. "Zero." Sesi soğuk ve dehşet doluydu. Dudağındaki hafif hareketi sadece Zero görebilirdi. "Üçüncü kazığın planda yer alması beni mutlu etti, böyle olmasaydı bu büyük bir ziyan olurdu." Maskenin altındaki eski dostunun istemsiz bir şekilde sırıttığını biliyordu. "Buraya kadar iyi iş çıkardın, ve böyle çılgınca bir plan. Tam senlik, ya da tam tersi. Hiç senlik değil." Alaycı tavrını bir kenara bırakmış, hayatında ilk kez ciddiydi. Bakışlarından anladığı emir kesinlikle doğruydu, plan üzerinde daha fazla tartışmayacaktı. Bu yüzden havayı yaran ve hızla kalbine geçirilen kazığın eşliğinde yüzüne bir gülümseme yayıldı, huzur veren bir gülümseme. "Dünyanın nefreti yok oluyor Dean, gerisi sana kalmış. Sen benim annemin oğlusun, üvey kardeşimsin. Bir kökensin ve asil ailedensin. Zero olarak yönetimi almak sana düşüyor, sen bu ülkeyi şeytandan, yani benden kurtaran kişisin. Seni kabullenecekler ve bütün dünyaya barışı getireceksin. Arthur ve babam. Onlardan sonraki basamak benim, ben sadece dünyanın değişimine öncülük edecek bir basamağım. Benim ölümüm ile dünyadaki nefret yok olacak ve yerini senin getirdiğin barış alacak." Vücuduna yayılan alevler onu daha da çok ısıtıyordu, sanki uzun zamandır beklenen bir yolculuk gibiydi. "Orada Katherine ile birbirinize iyi bakın. Kız kardeşinin öldüğünü biliyorum, sen bu dünyayı onun için değiştirmeye karar verdin. O ölmüş olmasaydı kendini asla feda etmezdin, ya da onu kurtarmamış olsak." Yüzüne ilk kez sıcak ve belirgin bir gülümseme yayılmıştı Brian'ın. Hayatında yapmadığı şeyleri ölürken yapmak zorundaydı. "Sen Zero'sun. Bunu unutma ve... Sen, Katherine ile sahip olduğumuz tek gerçek kardeşsin." Dean'in maskesinin altındaki yüzünü göremiyordu, belki alaycıydı, belki de hala sırıtıyordu. Ama ilk kez onun ne hissettiğinden tam olarak emindi, acı. Maskesinin altındaki gözyaşını hissedebiliyordu. Son sözlerini gözlerinden yaş akmadan, huzurla söyledi. "Ben; dünyayı yok eden ve dünyayı yeniden yaratan..."
Dükkan Adı: Bad Romance Dükkanı İstediğim Yer: 004 kategorisinde Clubbing kısmında istiyorum. Dükkana Yazılacak Açıklama: Gece hayatına bodozlama bir giriş yapıyorsunuz, kemerlerinizi bağlayın! Gerçek dünyadan ayrıldığınız nokta tam olarak burası, Bad Romance sizin içinizdeki gerçek arzulara hitap eden başka bir boyut. Bu büyük mimari yapının içerisine girdiğinizde bir yol ayrımı yaşayacaksınız. Night Club'ı seçerek müzik eşliğinde eğlenecek misiniz, yoksa Strip Club'ı seçerek fantezilerinizi mi gerçekleştireceksiniz? Ya da sadece sakin bir akşam yemeği için Restaurant'ımızı mı tercih edeceksiniz? Seçim sizin, ama kendinizi bu büyüden mahrum bırakmayın! Özel İstek: Bad Romance'a alt forum olarak Night Club, Restaurant ve Strip Club bölümleri istiyorum. | |
|