Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 six feet under

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Julian Granville
rudolf steiner iv. sınıf
rudolf steiner iv. sınıf
Julian Granville


Mesaj Sayısı : 19
Kayıt tarihi : 27/01/12

six feet under Empty
MesajKonu: six feet under   six feet under EmptyPerş. Nis. 04, 2013 8:44 pm




KUZEN KARAKTER OYNATTIĞINDA VE İKİSİ ARASINDA KURGU YAPTIĞINDA KENDİNLE YAPTIĞIN RPLER #5634


23 Ekim 2012. Sabırsızca çalan telefon evin ferah salonunda yankılanırken Julian merdivenleri hızla inmeye başladı. Telefon ikinci kez çalıyordu ve ilkinde kimse cevap vermediği için evde yalnız olabileceğini düşünmüştü. Son basamağı arkasında bıraktığında telefonun sesi kesildi ama Julian annesinin sesini duydu:

"Evet? Hı-hı, benim. Affedersiniz sizi duyamadım. Nasıl? AH! Aman Tanrım! O nasıl? Ö-öldü mü?"

Julian konuşmayı dinlerken sakindi ama son kelimeyi işittiğinde o kadar hızlı hareket etti ki düşmesine fırsat vermeden kendinden geçen annesini yakaladı. Kadını nazikçe yere yatırdı ve boşta kalan telefonu alıp titreyen elleriyle kulağına götürdü. "Alo? Kimsiniz? Alo!" Bağırışlarına karşılık gelen meşgul sesiyle telefonu fırlatıp annesine döndü. Mathilda Granville yavaşça kendine geliyordu. Julian bir elini her şeyden çok sevdiği annesinin yanağına koydu ve sesinin titremesine engel olmaya çalışarak telefon konuşmasını sordu. Kadının yeşil gözleri birden dolduğunda kalkmasına yardım edip onu koltuğa yatırdı. İçinde giderek büyüyen bir korkuyla annesinin krizinin -ya da her neyse- geçmesini bekledi. Uzun bir süre bekledi. En sonunda dayanamayıp biraz sert bir sesle, "Artık söyleyecek misin?" diye çıkıştı. Kadın nefesini tuttu ve bir eliyle gözlerini kapadı. Sonra gergin olduğu zamanlarda yaptığı gibi önüne düşen saçlarını geriye itti, nasıl göründüklerini umursamadan kulaklarının arkasına sıkıştırdı. Julian bütün vücudunun titrediğini hissediyordu. Biri ölmüştü; tanıdığı, annesinin çok sevdiği ve ölümünü dile getirmekten korktuğu biri... Aklından bir sürü isim geçiyordu, hepsi de Mathilda Granville'in İngiltere'de bıraktığı ailesindendi.

"Miller. Uçak düşmüş ve-ve --Rain'e nasıl söyleyeceğiz?" Ama annesi çatlak bir sesle fısıldadığında Julian aslında korktuğu için uzaktaki insanları düşündüğünü fark etti. Amcasının ismini duymayı hiç beklemiyordu. Hatta belki de içten içe babasını bile düşünmüştü ama amcası? Her zaman güçlü görünen ve hiçbir şeyin onu yıkmasına izin vermeyen amcası... Rain'in annesi gittiğinde bile tek bir damla gözyaşı dökmeyen ve her konuyla ilgili bir sözü olan Miller Amca'nın bir daha konuşmayacak olması fikri Julian'ın kalbinin sıkışmasına neden olmuştu. Yavaşça yerden kalktı ve annesinin itirazlarına aldırmadan kuzeninin kaldığı misafir odasına çıktı. Rain'in babasıyla birlikte iş seyahatine gitmek istediğini hatırladığında kapının önüne gelmişti. Ya kuzeni de gitseydi? Her fırsatta birbirlerinden ne kadar nefret ettiklerini haykıran iki kişi için aralarında ilginç bir bağ vardı. Zor durumlarda, yalnızca zor durumlarda, birbirlerine o kadar sıkı kenetleniyorlardı ki... Kapıya bir kez vurdu ve cevap beklemeden içeri girdi. Turuncu saçları yatağın dörtte birini kaplayan kuzeni şaşkınlıkla ona baktı ve derhal sinir bozucu sesiyle konuşmaya başladı, "Kapıyı tıklattığında cevap beklemen gereki-- ne oldu sana?" Julian'ın yüzünü ve titreyen vücudunu fark etmesi uzun sürmemişti. Kız cevap beklerken Julian kuzenine yaklaştı ve daha önce yalnızca bir kez yaptığı bir şeyi yaparak Rain'e sarıldı. Kızı kollarının arasında sımsıkı tuttu hatta karışık saçlarını okşadı. Başını kendi göğsüne gömdü çünkü gözyaşlarının görünmesini istemiyordu. Bir süre sessizce ağladı. Rain ise kollarını ona sarmıştı. Kız da kötü bir şeyler olduğunu anlamıştı, sadece duymak için sabırla bekleyip Julian'ı teselli ettiğini sanıyordu. Sonra her şey birden oldu. Julian kızarmış ve yanan gözlerini sımsıkı kapayıp sert ve keskin bir ses tonuyla "Babanın uçağı düşmüş." dedi. Öldüğünü söyleyemedi çünkü inanmak istemiyordu.


En son Julian Granville tarafından Cuma Nis. 05, 2013 7:25 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Rain Granville
rudolf steiner iii. sınıf
rudolf steiner iii. sınıf
Rain Granville


Mesaj Sayısı : 5
Kayıt tarihi : 15/09/12

six feet under Empty
MesajKonu: Geri: six feet under   six feet under EmptyPerş. Nis. 04, 2013 9:23 pm


14 Ekim 2012. Yanında duran küçük bavulu tekmelememek için verdiği çabalar sonuçsuz kaldığında kapının önünde eğilmiş saksılardan birinin altına giren bavul tekerleğini arıyordu. Babası ise kollarını göğsünde birleştirmiş kızını izliyor bir yandan da 'artık büyüdün, böyle çocukça hareketler yapmaktan vazgeç' tarzındaki öğütlerini sıralıyordu. Rain sonunda bulduğu tekerlekle yerden kalkarken tokasından kurtulmuş saçlarını olabildiğince gözünün önünden çekti. "İşte." diyerek tekerleği babasına uzattı. "Neden benim de gelemediğimi anlayamıyorum, okula bir hafta gitmesem bile Julian'dan daha iyi notlar alacağıma eminim." Kapı açıldığında saçlarını sıkıca toplayıp koca bir topuz yapmıştı ve ona gülümseyen yengesiyle göz göze geldi. Julian hakkında konuşurken yengesinin ona gülümsemesi Rain'i rahatsız ediyordu. Yine de sinirini bir anlığına unutup kadına sarıldı. Onu annesi gibi seviyordu, hatta onu annesi olarak seviyordu. Kadın gülümseyip hafif alınmış bir şekilde onlarla kalmaktan memnun olup olmadığını sordu. Rain yengesinin kollarından ayrılmadan yüzünü görebileceği kadar geri çekildi ve gülümseyerek "Burayı sevdiğimi biliyorsun; ama babamla bir tatil fena olmazdı. Hem İspanya'ya bayılırım." diye açıkladı. Sonra babasına dönüp "İşlerini çabuk halletmeye çalış lütfen, seni özlüyorum." dedi ve adamın boynuna atladı. Bunun için parmak uçlarında durması gerekiyordu ve onu öpmesi içinde babasının eğilmesi lazımdı. Rain evin kapısından girdiğinde gülümseyen adamın arkasını dönüp onu bekleyen taksiye binmesini bekledi. Araba uzaklaşırken Rain de kapıyı kapattı.

23 Ekim 2012. Julian ona sarıldığında elindeki telefon yere düştü ama Rain geri çekilip alamadı. Çünkü kuzeni onu fazla sıkıyordu ve çocuğun göğsüne yapışan yüzünü çevirip nefes almaya çalışıyordu. Bu anlamsız ve bir o kadar da ürkütücü hareketin nedenini anlamaya çalışırken farkında olmadan kollarını Julian'ın sıska vücuduna sardı. Ona daha önce sadece bir kez sarılan kuzeninin bir sorunu olduğu aşikardı ama Rain merakını bastırarak sessizliği sürdürdü. Fakat çok geçmeden Julian ruhsuz bir şekilde genç kızın merakını giderdi. Dehşetle, titreyen kuzeninden ayrıldı ve korkuyla açılan gözlerini Julian'ın, yeni fark ettiği, kızarık gözlerine dikti. Bir an bir şey söyleyecekmiş gibi oldu ama sonra her şeyin ne kadar açık olduğunu fark etti. Burnunda hissettiği sızıyla birlikte gözyaşlarının akmasına izin verdi. 'Hayır' diyebilmek isterdi ama boğazına yerleşen yumru konuşmasını engelliyordu. Bağırmaya çalıştığında canı yandı. Hiçbir şey yapamıyordu. Vücudunun kontrolünü kaybederken onu tekrar tutan kolları hissetti. Julian'ın onu yatağa yatırışını, endişeli yüzünü, korkudan titreyen ellerini görebiliyordu ama tepki vermekten o kadar acizdi ki yüzü mermerden yapılmış bir heykeli andırıyordu. Sonra birden açıldı. Aklına aniden giren anılar ve gelecekle ilgili planlarla birlikte çığlık atmaya başladı. Artık hiçbir hayaline kavuşamayacağını anladığında onu yatağa çivileyen kollardan kurtulmaya çalışıyordu. Sesi kısılana kadar bağırdı. Boğazındaki ağrıyı görmezden geliyordu çünkü asıl ağrı kalbindeydi. Odası tekrar sessizliğe büründüğünde Julian'ın onu bıraktığını hissetti. Üstündeki baskının kalkmasıyla birlikte artık ne kadar yalnız olduğunu anlamıştı. Daha dün herkesin sahip olamadığı mükemmel bir babaya sahipken şimdi tamamen yalnızdı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Julian Granville
rudolf steiner iv. sınıf
rudolf steiner iv. sınıf
Julian Granville


Mesaj Sayısı : 19
Kayıt tarihi : 27/01/12

six feet under Empty
MesajKonu: Geri: six feet under   six feet under EmptyCuma Nis. 05, 2013 5:18 pm


27 Ekim 2012. Aynanın karşısında kravatını bağlarken tam bir umutsuz vakaydı. En sonunda bağlamaktan vazgeçip siyah kravatı boynunda açık bırakıp ceketini giydi. Aşağıya indiğinde annesine bağlatabilirdi. Kravat bağlamayı biliyordu elbette ama hiçbir zaman o göz alıcı, düzgün ve simetrik şekli veremiyordu. Üstelik bugün en iyi şekilde görünmeliydi. Amcasını 'son yolculuğuna' uğurlarken her şeyin kusursuz olmasını istemişti. Bu yüzden de cenazeyle ilgilenen annesine yardım etmekten kaçınmamış, Rain'in katlanamadığı ufak ayrıntılarla o alakadar olmuştu. Şimdi her şey hazırdı. Hala nemli olan saçlarını daha iyi kuruyabilsin diye karıştırıp yüzünü aynada inceledi. Duygularını belli etmediğine emin olduğu bir yüz ifadesi takıntığında son olarak komodinin üstünde duran kol düğmelerini taktı. Düğmeleri amcası kendisi için almıştı ve alırken yanında Julian vardı. Bunları en sevdiği yeğeninin mezuniyetinde takacağını söylemişti. Gözlerinin ıslandığını fark ettiğinde hemen banyoya koştu ve o kadar hazırlığı mahvedeceğini bilerek yüzüne buz gibi su çarptı. Saçları tekrar ıslanmıştı, gömleğinin önü ve ceketinin kolları da... Nereye oturduğuna bakmadan kendini yere bıraktı ve dizlerini kendine çekti. Üç gün boyunca ağlamamış, babası ve Rain'i teselli etmek için olabildiğince metanetli davranmıştı. Organizasyondaki ufak ayrıntılarda annesine yardım etmiş ve tabutu bile o seçmişti. O gün ağlamamasının tek nedeni de her şeyin amcasına yakışır olduğunu düşünmesiydi. Ama şimdi uğraşacağı bir işi, teselli edeceği kimsesi yoktu. Artık ağlamamak için bahaneler üretmekten de aciz olduğu için uzun bir süre ağladı.

Yarım saatini banyonun soğuk zemininde geçirdiğini fark ettiğinde kendinde ayağa kalkacak gücü hissedemiyordu. Yine de bütün vücudunu zorlayıp kalktı ve aynada şiş gözlerle ona bakan aksini gördü. Yüzünü yıkadı, artık kuruyan saçlarını düzeltti, kıyafetine son bir kez bakıp banyodan, odadan çıktı. Tam karşısında, artık Rain'in olan odaya yürüdü ve kapıyı çaldı. Cılız müsaade sesini duyduğunda yavaşça içeri girdi. Kuzeni turuncu saçlarını, nasıl olduğunu anlamadığı bir şekilde, küçücük balerin topuzu yapmıştı. Siyah elbisesinin sırtındaki düğmeleri iliklemeye çalışırken iki büklüm olmuş, sinirle soluyordu. Julian yardım etmek için kıza yaklaştı ve düğmeleri hızla ilikledi. Sonra Rain'in yatağına oturup kızın hazırlıklarını tamamlamasını bekledi. Elinden geldiğince onunla olmaya özen gösteriyordu. Bu sayede hem yalnız olmayacak hem de kendine zarar vermeye kalkışmayacaktı. En azından Julian öyle umuyordu. Rain sonunda hazır olduğunu söyleyip kapıya yürüdü ama Julian önünü kesti. Kızın makyaj masasında duran ve annesinin bugün için aldığından emin olduğu tokayı alıp kızın topuzuna yerleştirdi. Ağlamamak için kendini zor tutan ve olduğundan beyaz görünen kuzeninin ellerini tutup "Harika görünüyorsun." diye mırıldandı.

Cenazenin her aşamasında Rain'in yanındaydı. Gelen konukları karşılarken, Miller Granville hakkındaki konuşmaları dinlerken, özel olarak Rain'in yanına gelip kıza geçmiş olsun diyenlerle baş etmeye çalışırken bile. Rain'in kısa konuşmasında da kızın tam arkasında beklemiş ve bayılmaması için dua etmişti. Kendisi konuşmadı çünkü amcasıyla anılarının ona kalmasını tercih etmişti. Siyah tabut derin çukura doğru inerken anılarının bazılarının onunla birlikte gittiğini hissetse de içinde tuhaf bir his vardı. Sanki rahatlamıştı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Rain Granville
rudolf steiner iii. sınıf
rudolf steiner iii. sınıf
Rain Granville


Mesaj Sayısı : 5
Kayıt tarihi : 15/09/12

six feet under Empty
MesajKonu: Geri: six feet under   six feet under EmptyCuma Nis. 05, 2013 7:14 pm



27 Ekim 2012. Güneşin doğuşunu izlemeye bayılırdı. Küçükken korktuğu için uyumayıp sabaha kadar oturduğu zamanlarda babasıyla güneşin doğmasını bekler sonra da kendini uykuya teslim ederdi. Turuncu şafak ve saçlarıyla dalga geçen babası aklına geldiğinde kalbine bir ağrı girdi. Artık ağlayamıyordu. Gözyaşlarını o kadar akıtmıştı ki artık kuru hıçkırıklarını ıslatacak tek bir damla bile düşmüyordu gözlerinden. Bunun yerine kalbinde gittikçe büyüyen bir acı vardı. Dört günde o kadar büyümüştü ki aklında da yer etmişti. Artık babasını düşündüğünde de büyük bir baş ağrısıyla karşılaşıyordu ve bu da günün her saati baş ağrısı demekti. Dört günde toplam on saat bile uyumadığı için yorgundu. Bitkin bir şekilde pencerenin önündeki oturma bölümünden kalktı, yatağına geçti. Birkaç saat uyuması gerektiğinin farkındaydı. Cenazede bayılmak istemiyordu. Ellerini birbirine kenetleyip göğsüne bastırdı, sanki tüm ağrıyı ve acıyı yok edebilirmiş gibi. Gözleri isteği dışında kapandı ve derin bir uykuya daldı.

Terlediğini fark ettiğinde gözlerini araladı ve üzerine örtülmüş yumuşak ama kalın yorgana baktı. Üzerindeki Star Wars temalı kılıfı görünce Julian'ın onu kontrol etmek için geldiğini anladı ve sinirle doğruldu. Kuzeninin sürekli yanında olması canını sıkıyordu. Ona ihtiyacı olduğunu bilse de çocuğun metanetine katlanamıyordu. Neden ağlamıyordu ki? Neden duygularını saklamakta bu kadar ustaydı? Odasındaki küçük banyoya girdiğinde aslında Julian'ı kıskandığını fark etti. Ve ona ne kadar minnettar olduğunu... Kısa bir duş aldı, çünkü suyun altında fazla düşünürdü ve artık düşünmek istemiyordu. Düşünceleri bu kadar acı doluyken onlara yoğunlaşmaktan kaçıyordu. Odasına dönüp saate baktığında hazırlanması gerektiğini hatırladı. Eline geçen ilk iç çamaşırını giyip aynanın karşısına oturdu. İlk önce saçlarını kuruladı, çok az nemli bırakarak sıkıca topuz yaptı. Sonra da kıvırcıklarının çıkmasını engellemek için kullandığı kremi saçına boca etti. Masanın kenarındaki tokayı takmaktan son anda vazgeçip dolabının kapağında asılı duran uzun kollu siyah elbiseye doğru yürüdü. Yengesi yanına bir çorap ve gerekli iç çamaşırlarını bırakmıştı. Neden iç çamaşırlara bu kadar önem verdiğini anlamıyordu. Yengesinin düzen ve uyum hastası olduğundan haberi yoktu. Yine de kadını kırmamak adına üzerini değiştirdi. Alışkın olmadığı tarzdaki elbiseyi giyip düğmeleri iliklerken kapısı çalındı. Yengesi olması ve düğmeler konusunda yardım etmesi umuduyla "Girin." dedi. Kapıdan yavaşça girenin Julian olmasına şaşırmadığından tepki vermedi. Kuzeni gelip düğmeleri hallederken de sesini çıkarmadı. Tek yaptığı başını eğerek teşekkür etmek oldu ki Julian'ın fark ettiğinden bile emin değildi. Kısa süre sonra hazırdı. Elinde küçük bir kağıt parçasıyla odadan çıkmak üzereyken yatağında oturan çocuk fırlayıp önünde durdu. Elinde tuttuğu tokayı hafif bir gülümsemeyle Rain'in topuzuna iliştirdi.
"Harika görünüyorsun."
"Keşke bir anlamı olsa."
Merdivenlerden Julian'ın kolunda inerken yere sağlam basmaya çalışıyordu. Julian'a ne kadar ters davransa da ondan destek aldığı gerçeğini asla unutmayacaktı.

Bir köşede dikilmiş tanımadığı insanların elini sıkmasına ve başsağlığı dilemesine katlanmaya çalışırken gözleri salonun odak noktasındaki siyah tabuttaydı. Babasının huzurlu bir uykudaymış gibi görünen yüzünü kimse gelmeden önce görmüştü. Tek yaptığı oturup ölü babasının elini tutmak olmuştu. Ne bir söz söylemiş ne de bir tepki vermişti. Şimdiyse kimseye nazik davranmak zorunda olmadığı için onunla konuşanların yüzlerine nadiren bakıyor ve amcasının onu kurtarmasını bekliyordu. Sonunda babasına acı verecek kadar çok benzeyen amcası gelip onu tabuta en yakın sandalyeye oturttuğunda minnettarlığını göstermek için adamın elini sıktı. Konuşmayı bir saat kadar önce bırakmıştı ve uzun bir süre de konuşmak istemiyordu. Tabii yanındaki sarışın çocuk onu alıp kürsüye götürdüğünde yapacak bir şeyi yoktu. Miller Granville'in geride bıraktığı tek çocuğundan birkaç cümle duymak isteyen kalabalığı nasıl hayal kırıklığına uğratırdı? Rain'in acısı kimin umurundaydı ki? Julian kürsüden uzaklaştığında korku dolu gözlerini ona çevirdi ve gitmediğinden emin olduğunda tekrar kalabalığa döndü. Sesinin kısık çıkmasını umursamadan "Babam..." diye başladı. Bir süre bekledi. Önünde duran kağıda baktı, klişe cümlelerle doluydu. [color:73c2=f5f5f5]"On beş yaşındaki bir kızdan ölen babası hakkında konuşmasını isteyemezsiniz, üzgünüm." Kürsüden uzaklaşarak kapıya ilerledi. Bahçeye doğru hızlı adımlarla yürürken arkasından gelen Julian'ı hissedebiliyordu. Temiz havayı içine çektiğinde omzuna dokunan kuzenine döndü ve sarıldı. Hala ağlayamıyordu ama hıçkırıkları da en gözyaşları kadar canını yakıyordu. Julian'ın göğsüne gömdüğü başıyla uzun bir süre öylece kaldılar. Hem sinirliydi hem üzgün. O kadar ki babasının tabutu bastığı toprağın derinlerine inerken töreni uzaktan izledi.

RP SONU

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
six feet under
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: 005. :: HOUSES-
Buraya geçin: