Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 ain't no sunshine when she's gone.

Aşağa gitmek 
3 posters
YazarMesaj
Visenya Jones
brown i. sınıf
brown i. sınıf
Visenya Jones


Mesaj Sayısı : 11
Kayıt tarihi : 22/03/13

ain't no sunshine when she's gone. Empty
MesajKonu: ain't no sunshine when she's gone.   ain't no sunshine when she's gone. EmptyCuma Mart 22, 2013 8:57 pm

Bradley&Visenya

    Başı ağrıyordu. Sanki başının içinde binlerce sinek vızıldıyordu ve Visenya'yı delirtmeye çalışıyordu. Gerçi, o zaten deliydi. Delirmek için basit bir baş ağrısına ve sinek sesleri duymasına neden olacak halüsinasyonlara ihtiyacı yoktu. Bu konuda en çok babasına benzediğini söylerdi annesi, birkaç sene önce aynı evde yaşarlarken. Ona babasının da bir kaçık olduğunu ve babasından aldığı birçok olumsuz özellikten yalnızca bir tanesi olduğunu söylemişti Ella. Haksız da sayılmaz. Bağlanamamak, çok içki içmek ve deli olmak, babasının ona miras bıraktığı yegane üç şey. Vis bunlarla yaşamayı ve bunları benimsemeyi öğrenmişti, bu yüzden Vis'in sahip olduğu bu özelliklerden rahatsız olan tek kişi annesiydi. Huysuz ve kibirli annem. Vis yüzünü buruşturarak ve başının ağrısını hissetmesini engellemeye çalışarak dişlerini sıktı, ancak daha sonra bunun baş ağrısını hissetmesini engellemekten çok daha şiddetli bir şekilde bundan rahatsızlık duymasına neden olduğunu fark etti. Bu günkü üçüncü ağrı kesiciyi içmek üzere ayağa kalktı ve tezgahta durmakta olan yarısı su dolu bardağı eline aldı, ağrı kesiciler her zaman ellerinin arasındaydılar zaten. Küçük beyaz hapı ağzına attı ve suyun hapı alıp götürmesine izin verdi. Derin bir nefes aldı ve etrafına bakındı. Çok karanlık. Çok sıkıcı. Belki de başının ağrımasına neden olan şey buydu; evin içindeki kasvet. Vis okula ve mensup olduğu diğer etkinliklere gitmediği günlerde bütün gününü evinde, ölü gibi uyuyarak geçirirdi ve bugün de onlardan biriydi. En azından öyle olmasını ummuştu Vis, sonra bu aptal baş ağrısı ortaya çıkmıştı. Derin bir nefes aldı ve gözlerini zar zor açık tutarak banyoya doğru yürüdü, banyodaki küçük pencereyi örten perdeyi açtı ve üzerindeki kıyafetleri çıkarıp soğuk, ferahlatıcı bir duş aldı. Hazırlanıp dışarı çıkmak ve biraz temiz hava almak, hazır dışarı çıkmışken de en sevdiği pastahaneden bir kutu elmalı turta almak ona iyi gelecekti. Yüzüne herhangi bir kozmetik ürünü kullanma gereği duymadı ve saçlarını sol göğsünü örtecek bir örgü olarak şekillendirdi. Üzerine dar bir siyah kot ve bol bir bordo kazak geçirdi, çantasını eline aldı ve dışarı çıkmadan önce evdeki tüm perdeleri açtı. Biraz güneş ışığı şirin çatı katına da iyi gelebilirdi.

    Vis, ellerinde minik elmalı turtalarla dolu paket ve kolunda çantası ile bir zamanlar kafasını dinlemek üzere geldiği parkta bulduğunda derin bir nefes aldı ve banklardan birine oturup, turtalarını orada yemeye başlamaktan bir zarar gelmeyeceğine karar verdi. Baş ağrısı gözle görülür bir şekilde azalmıştı, ancak hala biraz zonklama vardı ve bu bile Vis'in sinirlerine dokunuyordu. Bilim adamlarının migrene çare bulmalarını diledi, ardından turtasını eline aldı. Pudra şekeri ve turtanın tepesinden akan krema genç kızın siyah ojeli parmaklarına aktı ancak Visenya bunu umursamadan dünya harikası turtadan bir ısırık aldı.

    "Visenya?"

    Sesin geldiği yöne doğru, dudaklarındaki belli belirsiz pudra şekerini temizlemeye lüzum görmeden döndü Visenya, bu çocuğu bir yerlerden hatırlıyordu... Ama nereden? Şaşkınlıkla çocuğa baktı ve gülümsedi. Yakışıklıydı ve... O üzerindeki Oasis tişörtü de Visenya'nın gülümsemesinin yüzüne daha da yayılmasına neden olmuştu; Oasis en sevdiği şeylerin listesinde üst sıralarda yer alıyordu. Gözlerinin çocuğun hafif dolgun dudakları ve geniş omuzları arasında gidip geldiğini fark ettiğinde, Vis derin bir nefes aldı ve kendine çeki düzen vermeye çalıştı. Bir şey söyle. Çocuğun onun ismini nereden bildiğini sormak istedi Visenya önce, ancak sonra bunun çok kaba bir 'Merhaba' deme şekli olduğunu fark etti. Turtalarla dolu kutuyu çantasının yanına bıraktı ve ayağa kalkıp çocuğa doğru yürüdü. "Merhaba?" dedi hafifçe kaşlarını çatarak Visenya. "Seni tanıyor muyum?"


En son Visenya Jones tarafından Cuma Mart 22, 2013 10:00 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Bradley Bristow
rudolf steiner iv. sınıf
rudolf steiner iv. sınıf
Bradley Bristow


Mesaj Sayısı : 23
Kayıt tarihi : 22/03/13
Nerden : united kingdom. of his own.

ain't no sunshine when she's gone. Empty
MesajKonu: Geri: ain't no sunshine when she's gone.   ain't no sunshine when she's gone. EmptyCuma Mart 22, 2013 9:53 pm

    Ailesinden utanan tiplerden değildi. Daha çok, onlarla pek anlaşamıyordu işte. Beklentileri cebir dersinin A+ ve içeceği en sert şeyin keçi sütü olmasıydı. Çoğu ebeveyn gibi. Teyzesinin ve evlenmemeyi tercih ettiği sevgilisinin burada yaşamasının ona tek ve büyük bir katkısı olmuştu. İlk iki yılında o ikisinin yanında kalsa da, geceleri duvarların yumruklanması ve teyzesinin çığlıkları ders çalışmasına yardımcı olmuyordu. En azından ailesine böyle söylemişti. Şimdi, buradaydı; karanlık ve neredeyse tek odadan oluşan dairesinde utanmasa mısır gevreğine bira döküp yiyecek hale gelmişti. Günlerdir televizyonunu önüne çektiği yatağında pozisyon değiştirmek dışında bir eylemde bulunmadan yattığı için kasları tutulmuş halde sendeleyerek kalkıp ılık bir duş aldıktan sonra, başucundaki dijital saate baktı. 03:46 pm. Saate bakmak ya da tuvalette geçireceği dakikaları verimli kılmak adına, verim derken Hungry Shark oynamaktan bahsediyoruz, eline yapışmış gibi görünen bir telefonu yoktu. Aslında tek telefonu büyük, beyaz fakat tozlar yüzünden griye benzeyen eski tip ev telefonuydu. Üzerine bir kot ve eline geçen ilk tişörtü giyip dış kapının yanındaki sehpaya yürüdü. "Yeni mesajınız yok." Ahizeyi yatağın üzerine fırlattı. Biraz nefes almanın zamanı gelmişti. "Hey, adamım. Pst!" Hemen kapısının önünde, uzun; gri paltosunun içinde daha da siyah görünen siyahî bir adam parmağıyla gelmesini işaret etti. Paltosu açıldığında binlerce gibi görünen iç ceplerinde çeşit çeşit çakmak, tütün, sarma kağıdı ve belki de ot olacaktı. Bradley tekrar önüne dönüp, elleri cebinde, Champagne Supernova melodisini ıslık çalarak yürümeye devam etti. Araba alabilirim. Sınavlara çalışmaya başlayabilirim. Belki de bir üniversiteye girmeyi başarırım. Bunu isteyip istemediğinden emin değildi. Ne yapmak için büyüdüğünü bilmiyordu, büyümüş olmak yeterince boktandı zaten. Tek iyi yanı odasını toplaması gerektiğini söyleyen birilerinin olmaması ve kim olduğunu unutana kadar bira içebilmesiydi. Aslında, üniversiteye gitmek için onu motive edebilecek kim bilir belki de tek bir sebep vardı ve işte karşısındaydı. Saçları vuran her ışık huzmesiyle parıldıyordu ve dudaklarındaki pudra şekeri iğrenmekten çok, genç adamda onu öpme arzusunu uyandırıyordu. Shakespeare'in dediği gibi, bir yaz gününden daha güzeldi ya da her ne boksa.

    "Visenya?" İsmi dudaklarının arasından kaçmış olmalıydı çünkü onu gördüğü anda beyniyle beraber tüm kafası dalgalanmaya başlamıştı. Hatta koca kafasının neredeyse fiziksel olarak dalgalandığına bonzai stoğu üzerine yemin edebilirdi. Kasıntı biri olmamıştı. Birilerinin sosyal statüsünden korkup geri adım atan türden biri de değildi. Bir şeyi yapmak isterse yapardı. Ne var ki, o İngiltere'den gelip Rudolf Steiner'a başladığı ilk sene Visenya'yı görmüş ve istisnalarını yaşamaya başlamıştı. Okul kantininde bir su almak isterken kızı görüp akşama kadar dilinin damağının kuruması, spor salonunda arada bir karşılaşıyorlar diye mekik çekmeye başlaması -bazen yani canım. Çok çabaladığı yoktu. Değil mi? "Merhaba?" Onun kucağındaki kutuyu banka bırakıp kalktığını yeni yeni algılıyordu. Birisi beyninden içeriye solucanlar mı salmıştı? Moron gibi yüzüne bakarak öylece dikilmeye devam etti. "Seni tanıyor muyum?" Ne kadar güzel bir soru! Ben seni tanıyorum. Vis, Visy. Tarih dersini çok seviyordun, ben nefret ederim. Cebir hocasından nefret ediyordun, kel ve kırmızı burunlu olan. O herifin bana ilgi duyduğundan eminim ya, her neyse. Ailenle iyi geçinemiyorsun. Bazen kendini çok yalnız hissediyorsun. Hayır, sapık falan değildi. Kızlar tuvaletinin en köşedeki kabinine girip Visenya'yı dinlemek gibi bir alışkanlığı yoktu. Cidden. Sadece bir kaç kere arkadaşlarıyla konuşmalarına kulak misafiri olmuştu. Ve o şişko herifin arkasından orta parmağını kaldırırken görmüştü, hepsi bu. Kendini yeterince weirdo gibi hissettiğinden, kızın da böyle düşünmesinden korkarak ani bir hamleyle öne atılıp elini yakaladığı gibi sıkıp sallamaya başladı. Ta ki, yüzünün buruştuğunu farkedene kadar. "Ha, adımı söylemedim." Kızın elini bırakırken, avuç içlerinin çoktan terlediğini farketti. Baş parmağıyla burnunun ucunu ovaladı ve pantolonunu arka cebinden dün gece sardığı sigaraların kutusunu çıkardı. "Bradley ben. Rudolf Steiner'dan. Aynı okuldaydık." Hala o okulda olduğunu eklese mi karar veremedi. Çömez olarak sıfatlandırılıp ön yargı kurbanı olmaktan korkmuyor değildi, kendisi bu tarz şeyleri takan biri olmasa da. Hatta insanları yaşı yüzünden yargılayan herkesin açıkça çük beyinli olduğunu söyleyebilirdi ama konu Visenya olunca tavizleri sayılamayacak kadar fazlaydı... Elinde kutusu, öylece dikilmekten iyice rahatsız olarak doğruca kızın yanından geçti ve az önce oturduğu banka oturdu. Kutuyu yanına bırakıp, az önce çantanın yanına bıraktığı kutunun kapağını işaret parmağıyla birazcık araladı. "Elmalı mı? Harika." Arkasından güneş vururken, kızın siluetine bakarak dahi tüm gününü harcayabilirdi. Yatağına uzanıp Jersey Shore izlerken bol bol küfretmekten iyi olduğu için, sadece bu yüzden. Bankın arkalığına yaslanıp sonunda bir sigara çıkarmayı başardı ve dudaklarının arasına kıstırıp, metal çakmağıyla yaktı. İlk, derin nefesten sonra biraz daha mı gevşemişti yoksa tersine kalbi daha hızlı çarpmaya mı başlamıştı bilmiyordu. "Kafa dinlemek için harika." diye mırıldandı etrafa bakarak. Hemen ardından 'kafanı dinlemeye geldiysen gidebilirim' diye eklemek istedi ama tam bir süt çocuğu gibi davranmak istemiyordu. Hem Vis'i mezun olduğundan beri ilk görüşüydü. En azından elveda başlığı altında bir sarılmaya hayır demezdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Visenya Jones
brown i. sınıf
brown i. sınıf
Visenya Jones


Mesaj Sayısı : 11
Kayıt tarihi : 22/03/13

ain't no sunshine when she's gone. Empty
MesajKonu: Geri: ain't no sunshine when she's gone.   ain't no sunshine when she's gone. EmptyCuma Mart 22, 2013 10:26 pm

    "Bradley ben. Rudolf Steiner'dan. Aynı okuldaydık." Visenya yüzünde hafif bir gülümseme, ancak bununla beraber boş gözlerle çocuğa baktı. Rudolf Steiner'da beraber okuduğu, Bradley adında birini hatırlamıyordu. Böyle yakışıklı bir çocuğu unutmuş olduğu için kendine kızdı Visenya bir anda. Üstelik aksanı da son derece farklı ve... şirindi. Vis boğazını temizledi ve onun önünden geçip az önce genç kızın oturmakta olduğu banka oturduğunu gördü. Ne yapacağını bilemez halde çocuğa baktı, niye böyle kasıntı bir şapşala dönüşmüştü bir anda? Annem ne zaman heyecanlansam bir morona dönüştüğümü söylerdi. Ben de ona defolup gitmesini. "Elmalı mı? Harika." Banka doğru küçük bir adım attı Visenya, ardından sıcak bir şekilde gülümseyerek ilerlemeye devam etti. "Kafa dinlemek için harika." Bradley'nin belli belirsiz mırıldanmasını duyabilmiş olduğuna sevinerek banka, çocuğun yanına oturdu Vis. Oturmadan hemen önce kolları arasına almış olduğu çantası ve elmalı turtalarla dolu pakete baktı, çantasını bankın kenarına, yere bıraktı ve paketin kapağını açıp Bradley'e uzattı. "İstersen alabilirsin. Her zaman bir sürü turta alırım ama hiçbirini bitiremem. Paylaşacak birinin karşıma çıkmış olması güzel."

    Visenya sıcak bir gülümseme ile çocuğun gözlerine baktı, çocuğu hatırlamıyor olsa da, Vis'in içinde onun yabancı biri olmadığı gibi bir his vardı. Bir şeyi bildiğini bilmek, ama o şeyi tam olarak hatırlayamamak... Visenya en nefret ettiği durumlardan birinin içine düşmüştü. Dudaklarını kemirerek ifadesiz bir yüzle pakete bakan Bradley'e baktı. Onlardan bir tane almazsa kendimi öldürürüm. Ancak Bradley, Vis'in korktuğunun aksine paketten bir turta aldı ve sigarasını diğer eline aktarmadan önce genç kıza gülümsedi. Visenya paketi bankın boş kalan kısmına bıraktı ve arkasına yaslanıp Bradley'i seyretti. Turtayı öyle hızlı yemişti ki bu, Vis'in kıkırdamasına neden olmuştu. Sigarasından uzun nefesler çekmeye ve uzaklara düşünceli bakışlar göndermeye başlayan Bradley'nin çok tatlı olduğunu düşündü Visenya. Çok tatlı ve beni hatırlıyor. Arkadaşım sandığım birçok moronun aksine. "Aksanın... Çok değişik, ama çok güzel." Bradley dönüp ona baktı ve hafifçe gözlerini kıstıktan sonra sigarasını dudakları arasına sıkıştırdı. Visenya Bradley'nin dudaklarını büzüş şeklinden gülümsemekte olduğunu anlamıştı. Bakışlarını başka tarafa çevirdi. Yine heyecanlandım ve bir moron gibi davranmak istemiyorum. Hayır. "Profesörler her zaman değişik aksanların filmlerde ve oynanan oyunlarda ilgi çektiğini söylüyorlar. Benimki sıradan Amerikan aksanı, hiçbir özelliği yok... Ama yine de çok uğraştığımda Stewie gibi konuşabiliyorum." Visenya bir kahkaha attı, ardından gözleri Bradley'nin dudakları arasındaki, üzerinden dumanlar yayılan sigaraya, ardından da genç adamın dudaklarına kaydı. Kısa bir nefes aldı ve devam etti Vis. "Seninle neden daha önce tanışmadık? Eğer tanışmış olsaydık elmalı turtaları almaya beraber gelirdik ve onları beraber yerdik. Bu gerçekten çok daha kolay ve güzel olurdu." Visenya dudaklarını ıslattı ve gözlerini parka çevirdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Bradley Bristow
rudolf steiner iv. sınıf
rudolf steiner iv. sınıf
Bradley Bristow


Mesaj Sayısı : 23
Kayıt tarihi : 22/03/13
Nerden : united kingdom. of his own.

ain't no sunshine when she's gone. Empty
MesajKonu: Geri: ain't no sunshine when she's gone.   ain't no sunshine when she's gone. EmptyCuma Mart 22, 2013 11:53 pm

    Kızın kutuyu ve çantasını kaptığı gibi çocuğun geldiği istikametin tam tersi yönde koşmaya başlayacağına dair bir görüntü oluşmuştu kafasında. Sadece 5 saniye. Sonra Visenya gülümseyerek bankta eski yerini aldı. Böyle delice paranoyalara kapılmak için fazla erkek değil miydi? Kendisinden hoşlananlardan biliyordu hani, gerçi öyle tuhaf şeyler yapıyorlardıki hoşlandıklarını ancak başka bir kız durumu yorumladığında anlayabiliyordu. Şimdi de o oturmuş, parkta hiç hatırlamadığı bu yabancıyla muhabbet eden kızın kaçacağı fikrine kapılıyordu. Biraz erkeklerle takılıp rugby maçı falan izlese iyi olurdu. Hatta rugby'i bizzat oynayabilirdi. "İstersen alabilirsin. Her zaman bir sürü turta alırım ama hiçbirini bitiremem. Paylaşacak birinin karşıma çıkmış olması güzel." Brad, bir süre için boş boş kutuya baktı. Ne yapması gerektiğinden emin değildi, kulağından içeri süzülen solucanlar beynini saniyeler içerisinde tüketmiş olmalıydı. Visenya'nın gözlerini üzerinde hissettiği için pat diye uzanıp bir turtayı kaptı. Aynı, kızın elini sıkmaya çalıştığında olduğu gibi sarsak ve komikti. Visenya'nın duruma gülüp gülmediğini merak ederek bir an için bakışlarını kaldırdığında gözlerinin içi gülen suratla karşılaştı. Dolgun dudaklarını kemire kemire iyice kızartmıştı, Brad sigarasını ve turta kutusunu bir kenara fırlatıp onu öpmemek için mantıklı bir sebep ararken aynı anda Visenya'nın onu istediğine inanmak için mantıklı bir sebepte arıyordu. İroninin Allahı bu olmalıydı. Düşünceli bir şekilde, bunu yaptığının bile farkında olmadan turtayı mideye indirdi ve sigarasını derin derin içmeye başladı. Keşke biraz ot sarsaydım, diye geçirdi içinden. O zaman kafası boşalırdı ve çimenlerin yeşil olmalısının ne kadar inanılmaz olduğu saatlerce anlatabilirdi. Hiç olmazsa konuşacak bir şeyler çıkarırdı yani. "Aksanın... Çok değişik, ama çok güzel." Böyle şeyler hep beklenmeyen anlarda olmaz ya, Bradley ani bir gazla sırıtacaktı ki Visenya'nın doğrudan yüzüne baktığını farketti. Aceleyle sigarasını dudaklarının arasına tıkıştırdı. Dudaklarının tuhaf bir pozisyon almasına engel olamamıştı, neyse. Amma saçma davranıyordu. Gülmek bile yasak gibi hissediyordu. "Profesörler her zaman değişik aksanların filmlerde ve oynanan oyunlarda ilgi çektiğini söylüyorlar. Benimki sıradan Amerikan aksanı, hiçbir özelliği yok... Ama yine de çok uğraştığımda Stewie gibi konuşabiliyorum." Oh. Brad Londra'da yaşayan İngilizlerin bile tuhaf bulduğu aksanının böyle övülmesinden memnundu. Bunu başkası söylemiş olsa cevabı "siktir ya, kes şunu" olabilirdi ama gözlerinin önünde harplarını çalan, minik kanatlı bebek melekler falan uçuşuyordu. Aslında bugün ot içmese iyi olurdu, zaten yeterince kafası iyi gibi hissediyordu. "Seninle neden daha önce tanışmadık? Eğer tanışmış olsaydık elmalı turtaları almaya beraber gelirdik ve onları beraber yerdik. Bu gerçekten çok daha kolay ve güzel olurdu." Halisünasyonları devam mı ediyordu yoksa Vis, dudaklarını yalamadan önce gözlerini doğruca Bradley'inkilere mi dikmişti? Bir erkek olarak, kızın Juliette kadar inanılmaz saçlara sahip olması ya da yanında elmalı turta taşımasının yanında dikkatini çeken başka şeyler de vardı tabi. Buna hakim olamayacağını 10 yaşında öğrenmişti. Üstelik söyledikleri durumu Bir Yaz Gecesi Rüyası ve hardcore porno arası bir şeye çeviriyordu. Hem ona sarılıp ne kadar harika olduğundan bahsetmek, hem de dairesine kilitlemek istiyordu. "Galiba pek denk gelmedik ya," sigarasının son nefesini çekip izmariti bir fiskeyle, ileride; çimenlerin üstünde sızmış evsiz adamın başının tam dibine fırlattı ve sırıttı. "ama o gıcık herifin derslerinden birinden hatırlıyorum seni, hani kocaman burnunun üstünde kıllar falan olan." Visenya'ya ilk cümlesini sarfetmesinden hemen sonra yaptığı gibi, baş parmağıyla burnunun ucunu ovaladı ve dönüp kıza baktı. Güzel bir yüzün yanında, acayip bir vücudu vardı. Giysilerinin altındakini görmek için neler vermezdi Brad. Sadece ortak bir konu bulmak adına debelenirken öğretmenlerinin burun kıllarından bahsetmişti ve bu konu üzerinden yürümesi gerektiğinden emin değildi. "Bir daha turtaları tek başına bitiremeyeceğini düşünürsen-" devamını nasıl getireceğini bilemedi. İlk kez amerikan futbolu takımındaki çocuklar gibi, antreman aralarında telefonuna yapışan tiplerden olmak istedi. Visenya'nın, normal bir teknoloji çağı genci olarak cep telefonu olduğundan emindi. "seni bulurum." Kendi kendine güldü ve kolunu bankın arkasına attı. Eli, Visenya'nın omzunun hemen arkasına geliyordu ve Brad bir hamle yapmadan önce ne söylemesi gerektiğini düşünüyordu. "Aksan konusunda daha iyi olmana yardım edebilirim derdim ama Stewie'nin benden daha iyi olduğunu düşünüyorum." Durup durup dünyanın en mantıklı (!) cümlelerini sarfetmeyi nasıl başarabildiğini gerçekten bilmiyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Visenya Jones
brown i. sınıf
brown i. sınıf
Visenya Jones


Mesaj Sayısı : 11
Kayıt tarihi : 22/03/13

ain't no sunshine when she's gone. Empty
MesajKonu: Geri: ain't no sunshine when she's gone.   ain't no sunshine when she's gone. EmptyC.tesi Mart 23, 2013 12:30 am

    "Aksan konusunda daha iyi olmana yardım edebilirim derdim ama Stewie'nin benden daha iyi olduğunu düşünüyorum." Visenya güldü, ardından aralarındaki turtalarla dolu paketi kucağına aldı ve Bradley'nin daha yakınına oturmak adına poposunu yana doğru kaydırdı. Yüzünde utangaç ve sevecen bir gülümseme ile Bradley'e baktı. "Şey, şu anda yanımda Stewie yok ama." Olsaydı bile ona siktirip gitmesini söylerdim. Visenya gözlerini yavaşça irileştirdi ve dudaklarını birbirine bastırdı, Bradley'nin kokusunu duyabiliyordu ve bu iki derin nefes almak istemesine neden olmuştu. Sessizce elbette. Bradley gülümseyerek ona döndü, karşılaştıkları ilk andan beri bu Visenya'nın ona en çok yaklaştığı mesafeydi ve genç kız utançtan kızarmamış olduğunu umarak gözlerini Bradley'nin gözlerine dikti. "Sen varsın ve bence bu çok daha..." Visenya'nın sözleri boğazının tıkanması ve yalnızca bir saniye için genç kızın nefes almakta zorlanması ile havada asılı kaldı. Bradley. Onu hatırlıyorum. Şimdi hatırlıyorum. Bradley bir zamanlar dostları olan kızların anlatıp da bitiremedikleri şu kızlara düşkün çocuktu, Visenya çocuk ile hiç konuşmamış olduğundan genellikle kızlar bu konu hakkında konuşmaya başladıklarında kendisini onlardan soyutlar ve söylediklerini dinlememeye çalışırdı. Ancak çoğu zaman bu konuda başarısız olurdu ve kızların onun hakkında söyledikleri dün gibi aklındaydı. İşin garip kısmı, kızların konuşmaktan bir türlü sıkılmadıkları bu çocuk kendilerinden bir yaş küçüktü ve lise çağlarında, genellikle bir üst sınıf, bir alt sınıfı asla umursamazdı. Lakin bu çocuk farklıydı, bir istisnaydı. Visenya'nın gözleri çocuğu birçok kez aramıştı okuldayken, ancak asla doğrudürüst görememişti onu ve şimdi, flört etmekte olduğu çocuk da oydu. Beni tanıyan ama benim onu tanıyamadığım çocuk.

    Visenya hızla bankın ucuna doğru kaydı, ortalarına turtaların olduğu paketi koydu ve dudaklarını kemirerek yere dikti gözlerini. Bradley'nin kendisine şaşkınlıkla bakmakta olduğunu görmek için gözlerini kullanması gerekmiyordu. Visenya dişlerini sıktı, yüzünde gergin bir gülümseme ile ayağa kalkarken çantasını yerden aldı ve omzuna astı. Bradley'den çok hoşlanmıştı evet, ama bir zamanlar kızların onun hakkında bu kadar şeyi konuşmalarının bir sebebi vardı. Bradley, Visenya'ya göre değildi. Visenya'nın da ona göre olmadığı her halükarda ortaya çıkacaktı zaten, birkaç gün ya da en fazla bir hafta içerisinde. Bu hep böyle olmuştu. Vis bir erkekle tanışırdı, erkek ondan etkilenirdi, sevişirlerdi, eğlenirlerdi ve sonra bam! Vis nedenin ya da sorunun ne olduğunu bile anlayamadan giderlerdi. Vis çatı katında yalnız kalır ve baş ağrıları ile mücadele eder, repliklerini kendi başına ezberlerdi. Perdeleri asla açmamalıydım. Asla evden dışarı çıkmamalıydım. "Ben... şey... eee... Memnun oldum, Bradley." Vis'in gözleri kendisine şaşkınlıkla bakmakta olan Bradley'nin yanındaki turta paketine kaydı. "Sende kalsın," dedi zayıf bir sesle paketi işaret ederek. "Ben... Gitmeliyim. Hoşçakal." Dişlerini öyle sert sıkıyordu ki, bu başının tekrar ve bu sefer daha da beter ağrımasına neden olmuştu. Kalp ağrısından iyidir, diye düşündü Visenya, hızlı adımlarla evine doğru giderken. Aptal gözyaşlarından iyidir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Bradley Bristow
rudolf steiner iv. sınıf
rudolf steiner iv. sınıf
Bradley Bristow


Mesaj Sayısı : 23
Kayıt tarihi : 22/03/13
Nerden : united kingdom. of his own.

ain't no sunshine when she's gone. Empty
MesajKonu: Geri: ain't no sunshine when she's gone.   ain't no sunshine when she's gone. EmptyC.tesi Mart 23, 2013 2:29 pm

    Her jest, her mimik ve her hareketten anlam çıkaran biri olmanın aksine konu duygular olunca cansız bir ağaç gövdesinden farksızdı. Odundu yani. Buna karşın Visenya'nın ona milimetrik bir mesafede yanaşması yeni bir sigara daha yakma isteği uyandırmıştı içinde. Kendini dünyanın yükü omuzuna binmiş, kederli bir taze ergen gibi hissediyordu. Afrikadaki açlık ve masum insanların öldürülmesi kimin umurunda, Visenya ona karşı derin ve tercihen şehvetli hisler beslediğini söyleyene dek huzura ermeyecekti. "Sen varsın ve bence bu çok daha..." Bradley'in gülücüğü dudaklarında dondu. Karşılaşacağı şeyden korkarak, yavaş yavaş gözlerini kıza çevirdi. Kafasında kurduğu binlerce felaket senarsoyu, bir film sahnesi gibi gözlerinin önünde canlanmaya başlamıştı bile. Visenya'nın gözleri boşluğa kilitlenmişti ve yüzünde memnuniyetsiz bir ifade vardı. Turtalar bozuk falan mıydı? Baş ağrısı mı tutmuştu? Sorun kendisi ile bağlantılı olmadığı sürece kaldırabilirdi. Parkın neredeyse boş olmasının memnun edici bir yanı daha vardı, kız gibi davranmasını görebilecek kimse yoktu. Tabi az önce izmaritini baş ucuna fırlattığı evsiz gerçekten uyuyorsa. Zira dudaklarında neredeyse bir tebessüm vardı... Visenya aniden bankta eski yerine kayıp turtaları ortalarına koyduğunda Bradley sorunun kendisiyle ilgili olduğunu anladı, beyni o kadar çalışıyordu en azından. Kızın eğilip çantasını almasını, yüzündeki gergin ifadeyi izlerken kusmak istedi. Midesi amma bulanıyordu. Buna yardımı dokunacağına daha da arttıracak olduğunu bilse de hızlı bir hareketle kutusundan sigara çıkarıp yaktı ve kocaman bir duman bulutunu ciğerlerine doldurdu. Sigarayı dudaklarından ayırırsa saçma sapan şeyler zırvalayabilir, 18. soneyi okumaya başlayabilirdi mesela. "Ben... şey... eee... Memnun oldum, Bradley." Birazdan erkek ırkından medet ummayı kesecekmiş gibi bakman da bu söylediğini doğruluyor, diye düşündü Bradley sigarayı parmaklarının arasına kıstırıp, alt dudağını farkında olmadığı bir kuvvetle ısırarak. Hatta öyle kuvvetli ısırmıştı ki sigarayı bir kez daha dudaklarına götürdüğünde, uç kısmında kırmızı ve ince bir çizgi belirmişti. "Sende kalsın," Kendine hakim olamayıp güldü, tek derdi turtalardı zaten. Lanet olası Steiner'da Visenya ile doğru düzgün iletişim kurma şansı bile olmamıştı; hayatında ilk kez falan şansının döndüğünü düşünüyordu ve her şey on dakika içinde bombok olmuştu. "Ben... Gitmeliyim. Hoşçakal." Visenya hızlı adımlarla yürümeye başladığında, Brady bankta yerinden kıpırdamadan oturuyordu. Dirseklerini dizlerine dayayıp başını ellerinin arasına almadan önce kızın arkasından bağırdı. "Ben de... Sen de." Sonra ağzına bir turta tıktı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Roxanne
wicked witch of the web
wicked witch of the web
Roxanne


Mesaj Sayısı : 303
Kayıt tarihi : 16/01/12

ain't no sunshine when she's gone. Empty
MesajKonu: Geri: ain't no sunshine when she's gone.   ain't no sunshine when she's gone. EmptyC.tesi Mart 23, 2013 6:29 pm

    Bradley;; +5
    Visenya;; +5
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://acrosstheuniverse.yetkin-forum.com
 
ain't no sunshine when she's gone.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: 004. :: OTHER LOCATIONS-
Buraya geçin: