Londra'da alışılmışın aksine güneşli bir gündü. Henüz açılmamış perdelerin aralığından giren güneş eski bir salonu aydınlatıyordu. Bir Muggle'ın görür görmez aklını oynatacağı bir salonu. Güneş ışıklarının vurduğu koltukta bir çok Gelecek Postası vardı. Azkaban Büyücü Hapishanesi'den kaçışı temsil eden hareketli bir resim vardı gazetenin üzerinde. Yıpranmış gazetede göre Azkaban'da kaçışlar devam ediyordu. Duvardaki portrelerden bir kaçı esneyerek yeni uyanıyordu. Bazıları bugün yerlerinde yoktu. Salonun diğer yanında koca bir vitrin vardı. Yıllardır temizlenmediği her halinden belliydi. Vitrinin içinde bir çok eski ödül, büyücü fotoğrafı terk edilmiş bu evdeki tuhaf şeylerden bir kaçıydı sadece. Evin her yerinde tuhaf eşyalara rastlamak mümkündü. Çok eski bir büyücü eviydi burası. Yüzyıllardır aynı aileye aitti. Ama ailenin hayattaki son üyesi eve yıllardır gelmemişti. Hogwarts'tan sonra Karanlık Yan'a katılmış, kendini Karanlık Sanatlar'a adayınca eve uğramamıştı. Evde kimse yoktu çünkü. Annesi ve babası da Mélissa gibi karanlık büyücülerdi ve Mélissa yıllardır ailesinden haber almıyordu. Annesi ve babası aptal büyücüler değildi. Eğer hayatta olsalardı bir şekilde Mélissa'yla iletişime geçerlerdi. Yıpranmış eski koltukta oturan uzun sarı saçlı genç kız bunu biliyordu. Ailesinin öldüğünü kabullenmişti ve sanki ailesi hiç olmamış gibi davranırdı. Onlardan asla bahsetmezdi.
Yükselen güneş genç kızın yüzünü aydınlatıyordu. Genç kızın yüzü endişeliydi. Belki de hayatında ilk defa bir şeyi önemsiyordu. Sürekli saate bakıyor, sanki çoktan gelmesi gereken birini bekliyor gibi salonda volta atıyordu. Bir süre sonra sıkılmış gibi göründü. Pencereye doğru ilerleyip perdeleri açtı ve sokağa göz gezdirdi. İşe gitmek için erken kalkan sıradan Mugglelardan başka kimse yoktu geniş sokakta. Genç kız başka kimseyi göremeyince hayal kırıklığına uğramış gibi göründü. Ama kısa sürede umursamaz bir hava takınmayı başardı. Zümrüt yeşili cübbesi arkasında dalgalanırken eski koltuğa yayıldı. Sanki bir düşünceyi kafasından atmak istermiş gibi başını salladı. Bu sırada pencere tıkırdadı. Küçük kahverengi bir baykuş ayaklarına bağlanmış Gelecek Postasıyla birlikte camın önünde bekliyordu. Genç kız camın tıkırdamasıyla irkilmişti. Baykuşu görünce sinirli bir şekilde camı açtı. Baykuş içeri süzülüp Gelecek Postası'nı koltuğun üzerine bıraktı ve geldiği gibi uçarak salonu terk etti. Küçük baykuş çıktıktan sonra genç kız pencereyi kapattı. Yoğun güneş ışığı onu rahatsız etmişti. Perdeleri de kapattı. Şimdi salon eski halinden bile daha kasvetli görünüyordu. Ama genç kız bundan rahatsız değil memnun olmuş gibi görünüyordu. Yeni Gelecek Postası'nı okumak üzere koltuğa oturdu.
"Lanet olası Mugglelar," diye mırıldanıp, elindeki Gelecek Postası'nı yanındaki eski koltuğa attı Mélissa. Gazetede bir muggle'a işkence ettiği için cezalandırılan bir büyücüden bahsediliyordu. Mélissa mugglelardan nefret ediyordu. Bütün ailesi safkandı, büyü-dışı pisliklere neden saygı gösterilmesi gerektiğini anlamıyordu. Bakanlık son zamanlarda Karanlık Taraf'ın gittikçe yükseldiğinin farkındaydı. Bu yüzden önlemlerini arttırmışlardı. Azkaban'dan kaçışlar artsa da Sihir Bakanlığı aynı hızla hücreleri dolduracak gibi duruyordu. Bu da Mélissa'nın canını sıkıyordu. O yüzden bu eve gelmişti. Kimse onu yıllardır gelmediği bu evde aramazdı. Ama bu eve adım atar atmaz bunun çok iyi bir fikir olmadığını anlamıştı. Buraya gelmek, evde tek bir eşyanın dahi yerinin değişmemiş olması... Onu hüzünlendirmişti. Kolay kolay gözyaşlarına boğulan biri değildi. Hatta ailesi kaybolduktan sonra bir kaç kere gizli gizli ağlamasını saymazsak hiç ağlamamıştı. Ama bu eve girdiği an yıllardır hiç bahsetmediği, yokmuş gibi davrandığı ailesini hatırlamıştı. Sanki biri kalbini sıkıyor gibi hissetmişti. Gerçekten bir ailesi olduğu, Hogwarts'tan eve özlemle döndüğü zamanlar gözünün önünde canlanmıştı sanki. Üzerinden yıllar geçmesine rağmen anılarının bu kadar canlı olması onu şaşırtmıştı. Bunları düşünmek istemiyordu. Şimdi düşünmesi gereken başka şeyler vardı. Örneğin Robert gibi. Ondan günlerdir haber alamamıştı. O bu hayattaki tek güvendiği kişiydi-tabii Mélissa birine ne kadar güvenebilirse-. Herkese karşı soğuk ve mesafeli davranırken Robert'a karşı bunu yapamıyordu. Ona aşıktı. Bunu asla itiraf etmezdi. Onun yakışıklı ve çekici karanlık bir büyücü olduğunu, sadece hoşlandığını söylerdi. Ailesinin yokluğu onu mesafeli biri yapmıştı. Bağlanmaktan ve terk edilmekten ölesiye korkuyordu. Ailesi gibi Robert'da onu terk ederse diye günlerdir doğru düzgün uyuyamamıştı. Bu kasvetli eski evde Robert'ın gelmesini bekliyordu. Buraya gelmeden önce Karanlık Taraf bir toplantı yapmıştı. Mélissa ve Robert'da oradaydı. Ve nasıl olmuşsa Bakanlık bu toplantıyı basmıştı. Aralarında bir hain vardı. Hainin kim olduğunu bilmiyordu. Ama bunu düşününce genç kızın kaşları çatılmıştı. Onun kim olduğunu öğrenince cezasını kendi vermek istiyordu. Onun yüzünden Bakanlıkla çatışmak zorunda kalmışlardı. Bakanlıkla çatışma çıkınca Robert ve Mélissa bu evde buluşmak üzere ayrılmışlardı. Ama günler olmuştu. Artık emindi. Robert gelmeyecekti. Tıpkı hiç haber alamadığı ailesi gibi onu terk etmiş olmalıydı.
Genç kız hızlı bir şekilde koltuktan kalktı. Dalgalı sarı saçları arkasında dalgalanırken evdeki her şey kadar eskimiş ve yıpranmış duran merdiveni çıkmaya başladı. Mélissa her adım attığında gıcırdayan merdivenlerin sonuna geldiğinde karşısına çıkan kapı adeta onu içeri davet ediyordu. Eski odasıydı burası. Genç kız buz gibi mavi gözleriyle kapıya baktı bir süre. Sonra hızlıca koridorda yürümeye devam etti. Anlaşılan eski odasına girmek istemiyordu. Koridorun sonunda kapısı aralık bir oda vardı. Anne ve babasının odası. Mélissa bir süre tereddüt etti. Sonra önemsemez bir şekilde kapıyı ardına kadar açıp odaya girdi. Odanın evin geri kalanından bir farkı yok. Tozlu yataklar, yıllardır el değmemiş eşyalar. Genç kız evdeki diğer her şey kadar eski görünen dolaba ilerledi. Dolabın gıcırdayan kapısı yavaşça açıldı. Mélissa dolabın içindekileri karıştırmaya başladı. Sinsioskoplar, kitaplar, Jüpiter'in yamuk durduğu bir galaksi modeli, tozlu bir parşömen yığını... Genç kız ne aradığını bilmiyordu. Bir not, mektup falan bulmayı bekliyordu belkide. Ama dolapta büyücü eşyalarından başka hiç bir şey yoktu. Mélissa tozuna aldırmaksızın yatağın üstüne oturdu. O oturunca yataktan bir toz kütlesi kalkmıştı. Evin yıllardır temizlenmediği her halinden belliydi. Genç kız bir süre yatağın üstünde oturdu. Gözleri dolmuştu. Ama ağlamamaya çalışıyordu. Biraz sonra kendine gelmişti. Gözlerini zümrüt yeşili cübbesine silip yataktan kalktı. Odadan çıkıp kapıyı hızlıca kapattı ve aynı gıcırdayan merdivenlerden aşağı indi. Pencerenin önüne gidip perdeyi araladı. Dalgın dalgın dışarı bakmaya başladı. Bu sırada açılan eski kapının sesini duydu. Tedirgin bir şekilde cübbesinden asasını çıkardı. Hem endişelenmişti hem de bu sıkıcı döngü değişir diye heyecanlanmıştı. Gürültü çıkarmamaya çalışarak kapıya doğru ilerledi. Kapı açılır açılmaz, "Expelliarmus!" diye tısladı. İçeri giren genç büyücünün asası elinden fırlayıp salondaki eski vitrinin önüne uçtu. Genç büyücü gülümseyerek Mélissa'ya döndü. Bu yakışıklı, kumral, genç büyücü Robert'tan başkası değildi. Mélissa Robert'ı görünce bir an duraksadı. Onun gelmeyeceğinden o kadar emindi ki. Üzerindeki şaşkınlığı attıktan sonra Robert'a sıkıca sarıldı. Uzun süre birbirlerine sarılmış halde kaldılar. Bir süre sonra ayrıldılar. Genç kız Robert'tan hiç gözlerini ayırmıyordu. Onu kaybetmekten o kadar korkuyordu ki! İkiside hiç bir şey söylemiyordu. Bir süre sonra Mélissa bu sessizliği bozdu. "Hiç gelmeyeceksin sandım." Robert düşünceli bir şekilde Mélissa'ya baktı."Seni ne kadar önemsediğimi hala anlamıyorsun. Sensiz nereye gidebilirdim?" Mélissa bunu duyunca elinde olmadan gülümsedi. Ama aşk itirafları pek ona göre değildi. Bu yüzden cevap vermemeyi tercih etti. "Neredeydin peki? Aptal Bakanlık görevlilerini atlatman bu kadar uzun süremez." Mélissa'nın sesinde kırgın bir hava vardı. Robert bunu fark etmişti. "Bunu içeride konuşsak?" dedi ve salona geçti. Koltuktaki gazeteleri yere atıp oturdu. Düşünceli bir şekilde başını önüne eğdi. Mélissa kapının önünde bir süre durdu. Robert'a güvenmesi gerektiğini biliyordu. Derin bir nefes alıp salona geçti. Robert'ın yanına oturdu. "Neler oldu? Anlat." Robert Mélissa'ya döndü. Yakışıklı yüzü endişeyle kasılmıştı. "Tom'u hatırlıyor musun? Şu Gryffindorlu çocuk. Seherbaz olmuş. Oldukça iyi olduğunu da söyleyebilirim. Peşime takıldı. Onu atlatmak için çok uğraştım. Azkaban'a girmekten kıl payı kurtuldum anlayacağın." Robert bunları söyledikten sonra bir süre durakladı. Ne söyleyeceğini düşünür gibiydi. "Sanırım bu evi de biliyor. Buradan gitmeliyiz. Hemen." Mélissa şaşkın bir şekilde kaldı. Bu eve yıllardır gelmiyordu. Şüphelenmeleri çok saçmaydı. Şu aptal Tom. Onunla aynı dönemdendi. Mélissa onunla sürekli dalga geçerdi. Belki de bu yüzden intikam almaya çalışıyordu Tom. Ama bu evden başka nereye gideceklerdi ki? Sonra bunun öneminin olmadığını fark etti. Yanında Robert olduğu sürece her yere gidebilirdi. "Tamam, ama nereye?" Sesi düşünceliydi ama bunu söylerken kesinlikle tereddüt etmemişti. Oldukça kararlıydı. "Karanlık Lord'un yanına. Kaldığı yeri Alex'ten öğrendim." Karanlık Lord'un nerede kaldığı her ölüm yiyene söylenmiyordu. Aralarında hainlerin olduğunu biliyorlardı. Mélissa Robert'ın dedikleri karşısında sinsice gülümsedi. Bunun harika olacağını düşünmüştü. Karanlık Lord'un yanında Bakanlık'ı ele geçirmek için daha aktif çalışabilirdi. Hızlıca ayağa kalktı. "Gidelim." Robert da hızlıca ayağa kalktı. Gıcırdayan taş döşemeleri geçerek evden çıktılar. Mélissa bir an tereddüt etti. Buraya bir daha dönmeyeceğini biliyordu. Eve son kez baktı. İki genç büyücü el ele tutuşup cisimlendiler. Londra bu olanların, iki hizmetkarın daha Lord'un yanına gittiğinin farkında değildi, yaklaşan tehlikenin de farkında değildi. Mugglelar hala sokakta hiç bir şeyin farkında olmaksızın işlerine koşturuyorlardı.